Kanser, kanser nedenleri ve kanserden korunma ile ilgili soru ve cevaplar
![]() |
Sayın hocam, bir şey danışmak istiyorum, Gazetede okudum hergün düzenli olarak aspirin alan bayanlar’da Meme kanseri riskini artırıyormuş. Bende hergün düzenli olarak aspirin kullanıyorum bu konuyla ilgili beni bilgilendirirseniz sevinirim. İyi çalışmalar diliyorum. Saygılarımla Esengül Köy
|
![]() |
Sayın Esengül Hanım, Aspirin bir çok kanser tipinde koruyucu etkiye de sahiptir (örneğin bağırsak kanseri). Epidemiyolojik çalışmalar aspirinin zararlı etkisinin olabileceğini belirtse de yararları çok fazla olan bir ilaç olduğu için kullanımına devam etmek daha uygun bir yaklaşım olacaktır. |
![]() |
|
![]() |
Sayın hocam, benim rahatsızlığım meme ucunda akıntıyla başladı. Daha sonra yapılan incelemelerde sol göğüste 4-5cm çapında kitleler, sağ göğüstede daha ufak kitleler olduğu söylendi. Sıvı üzerinde yapılan incelemede sadece sol göğüste vardı. Herhangi birşey olmadığı çekilen mamografi konusunda kitlelerin kesin varlığı söylendi. Bu tetkikler yapıldığında 25 yaşındaydım. Sol göğüste artı kıllanma mevcuttu. Şu anda 29 yaşındayım meme uçlarımdaki kıllanma her iki göğüstede var, saçlarım çok fazla dökülüyor ve boynumda kıllanma var. Herhangi bir hormon testi yaptırmadım. Doğum yapalı 6 yıl oldu. Bezelerin yağ bezesi olduğu söylendi. Hiç bir tedavi almadım. Şu anda bu tetkikleri yaptıracak durumum yok. Aklım çok karışık. Sizden ricam öncelikle görüşleriniz ve bana yardımcı olabilecek kurumların adresi. İlgileriniz için şimdiden teşekkür ederim. Saygılarımla Hülya Deniz |
![]() |
Sayın Deniz hanım, En kısa zamanda bir doktora başvurun. İlk aşamada bir kadın hastalıkları-doğum uzmanına gitmeniz en uygunu. Memelerinize ultrasonografi yapılmalıdır, gerekirse mamografi istenebilir. Hormon tetkikleri açısından muayeneden sonra doktorunuz sizi yönlendirebilir. Devlet veya üniversite hastanelerinin jinekoloji bölümüne başvurunuz. |
|
![]() |
Sayın hocam, benim sağ göğsümde 1 adet kitle lezyonu saptanmıştı. Aynı zamanda koltuk altımda sürekli elime gelen bir kitleyi yıllardan beri farkediyordum.Sonuçta kitleyi biyopsiye gönderdik. Fibroadenom denildi. Acaba fibroadenomlarda koltuk altında da kitle olma ihtimali var mı? Yoksa benim rahatsızlığım kanser olabilir mi? Necla |
![]() |
Sayın Necla hanım, Fibroadenomlarda koltuk altında kitle beklenmez. Koltuk altınızdaki kitlenin kansere bağlı olduğunu sanmıyorum (yıllardan beri olması nedeni ile). Ancak koltuk altınızda kitle olması normal bir bulgu değildir. Mutlaka muayene olmanız ve gerekirse ultrasonografi veya daha ileri tetkikler yaptırmanız gerekir. |
|
![]() |
Merhaba hocam, Hormon tedavilerinin kanser riskini özellikle rahim ve meme kanseri riskini arttırdığını yazıyorsunuz. Sizce tüp bebek için yapılan hormon tedavileri kanser riskini arttırır mı? Özellikle bu deneme 4’ten fazla olmuş ise. Yardımlarınız için teşekkür ederim. Rumuz Fizz |
![]() |
Sayın Fizz Tüp bebek için yapılan tedavilerin kanser riskini arttırdığına dair çok net bilimsel veri olmamasına karşılık, 20 binden fazla tüp bebek uygulaması yapılan kadında daha sonra rahim kanserinde düşük oranda bir artma olduğu rapor edilmiştir. Ancak bu durum sizi tedirgin edecek düzeyde değildir. Düzenli olarak jinekolojik kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyiniz. |
|
![]() |
İyi günler, Sağ kulak memesinin 1 cm kadar yukarısında yuvarlak acı veren bir beze oluştu. Aşağı doğru açıldı. 1 gün sonra geçti. Kanser olabilir mi? Kime nasıl başvurmalıyım? Teşekkürler Yücel Aksu. |
![]() |
Sayın Aksu, Bunun kanser ile ilgili bir durum olduğunu sanmıyorum. Apse veya kistik bir yapı olabilir. Ancak bir hekime (iç hastalıkları uzmanı olabilir) başvurmanız uygun olabilir. |
|
![]() |
Merhaba hocam, Akciğer kanseri ile ilgili nereye başvurmalıyım? Nuray Öztoprak |
![]() |
Sayın Öztoprak, Akciğer kanseri ile ilgili hekimler Türkiye’nin tüm üniversite ve büyük hastanelerinde bulunmaktadır. Bu merkezlerin göğüs hastalıkları veya onkoloji bölümlerine baş vurabilirsiniz. |
|
![]() |
Sn. Prof.Dr. Adnan Aydıner, Ben babamı kan kanserinden kaybettim. Babam son zamanlarda rejim yapıyordu ve diş kanamaları olduğundan dolayı antibiyotik kullanıyordu. Bazı ailevi olaylardan dolayı çok üzüldü. Sonra hasta olduğunu anladık ve hastaneye yatırdık. Babamda kanser olayı genetikti. Tedavisi iyi gidiyordu. 3 ay sonra hastaneden çıkacağı hafta vefat etti. Heyecandan ya da bir şeye üzüldüğünden olmuş olabilir mi? Bu gibi etkenler sebep olabilir mi? Kalp, ya da beyin ölümü diyorlar. Üzüntü hastalık için büyük bir etken mi? Nilüfer Akın |
![]() |
Sayın Akın, Kan kanserinde tedavi sırasında veya sonrasında çeşitli sorunlar oluşabilir ve bu nedenlerle hastalar kaybedilebilir. Heyecan veya üzüntü nedeni ile kanser ölüme neden olmaz, ancak altta yatan diğer sorunlar ölüme yol açabilir. Örneğin hastalık veya tedavi nedeni ile trombositleri (kanın pıhtılaşmasını sağlar) düşen bir hastada hipertansiyon varsa, üzüntü veya heyecanla oluşabilecek ani kan basıncı yüksekliği beyin kanamasına neden olabilir. Bu da hastanın ölümüne yol açabilir. Yine, tedavi veya oluşan anemi (kansızlık) nedeni ile kalpte anormal çalışma, kalp yetmezliği veya kalp krizi riski artabilir. Üzüntü veya heyecan bu gibi durumlarda tetikleyici rol oynayabilir. Üzüntünün kanser hastalığı için bir neden olduğunu gösteren bilimsel ciddi bir bilgi yoktur. |
|
![]() |
Sayın Hocam, 8 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde okudugum bir yazinin doğrulugu hakkında fikirlerinizi belirtirseniz çok sevinirim. Bahsi geçen yazı şu sekilde idi; "Çin'de resmi onayli ilk gen tedavisinin geliştirildiği bildirildi. Tedavide kullanilan ilac için virüse p53 geni ekleniyor ve daha sonra iğneyle hastaya veriliyor. Saglikli hücrelerde bulunan söz konusu gen, kanser hastalarında islevsiz hale geliyor veya değişime uğruyor." Ayrıca anneme geçen sene kalın bağırsakta ikinci evre adenokarsinom teshisi kondu ve Eylül 2003'de ameliyata alınarak sorunlu bölge alınmak suretiyle temizlendi. Doktoru kemoterapi vermedi. İlk alti aylik kontrollerinde kan tahlilleri normal değerlerde çıktı. Kemoterapi alması gerekir miydi? Bununla birlikte babamı da 1996 yilinda lenfomadan kaybettik. Teyzelerimden biri yakın zamanda akciğer kanserinden vefat etti, diğeri ise yine ikinci evre adenokarsinom tanısı ile mide kanserinden ameliyat oldu. Bu bize ailede kansere yatkınlik oldugunu düsündürmekle birlikte kardeşim (27) ve benim (31) dikkatli olmamız ve olabilecek ihtimallere karsı en azından senede bir yaptırmamız gereken tetkikler neler olabilir? Yardımcı olabilirseniz cok sevinirim. Deniz Yalçın |
![]() |
Sayın Yalçın, Normal p53 geni hücrelerin kanser hücresine dönüşümünü engeller. Bu gendeki bir bozukluk ise kanser oluşumu için riski arttırır ancak tek başına kanser oluşturması için yeterli değildir. p53 geni özellikle bir kanser sendromunda önem taşır (Li Fraumeni sendromu: meme kanseri ve yumuşak doku sarkomu ile birlikte diğer kanserlerin ortaya çıktığı bir sendrom). Ancak bu sendrom çok nadir görülmektedir. Bu nedenle bu genle yapılacak tedavinin kanserde çok az sayıda hastada etkili olması mümkündür ve çok sayıda çalışmanın yapılması gerekmektedir. Sizin hastanız için bu tip bir yaklaşım uygun değildir. Annenizde lenf nodu tutulumu olmadığı için ve tümör çevreye yayılmadığı için kemoterapi verilmemiştir. Amerika’da yeni yayınlanan bir çalışmada bu grup hastaların bir kısmında kemoterapinin yararlı olduğu açıklandı. Ancak annenizin tedavisi yapıldığı sırada bu sonuçlar bilinmiyordu. Bu nedenle o dönemde uygulanan tedaviler doğrudur. Şu an için endişe etmenize gerek yoktur. Ameliyattan 6 ay geçmiş olması nedeni ile şimdi kemoterapi verilmesi uygun bir yaklaşım değildir. Kolon kanseri, lenfoma, mide kanseri ve akciğer kanseri tanıları mutlaka genetik bir yatkınlığın geçtiğini göstermez. Çevresel faktörler bu kanserlerin oluşumunda rol oynamış olabilir. Buna karşılık kolon kanserinde genetik özellik daha fazla rol oynamaktadır. Annenizde ameliyat sonrası barsakta bulunan bulgular da genetik özellik açısından bilgi verebilir (ör. barsakta poliplerin bulunması). Birinci derece akrabasında kolon kanseri olan kişilerde kolon kanseri gelişme riski diğer kişilerden biraz daha yüksektir (2.3 kat fazla). Bu kişilerin % 9’unda (yaklaşık 10 kişiden birisinde) 80 yaşına kadar barsak kanseri oluşmaktadır. Eğer bu kanser birinci derece yakınında 46 yaşından önce çıkmışsa bu risk diğer kişilere göre 3.9 kat daha fazladır. Bu kişlerin de %15’inde 80 yaşına kadar barsak kanseri gelişmektedir. Ailesel “adenomatozis polipozisde” ve kalıtsal nonpolipozis barsak kanserinde diğer aile bireylerinde risk fazladır. Ancak kalıtsal geçen bu durumlar tüm hastaların sadece % 6’sını oluştururlar. Barsak kanseri gelişmesindeki risk faktörleri: kişide barsaklarda kanser veya adenomların olması, birinci derece bir akrabada barsak kanseri olması, birinci derece bir akrabada 60 yaşından önce barsakda adenomların bulunması, kişide yumurtalık, rahim veya meme kanseri hikayesi olması, veya uzun süreli iltihabi barsak hastalığına sahip olmasıdırr (ulseratif kolitis, Crohn koliti). Tüm bu riskli gruplar barsak kanserli hastaların dörtte birini oluşturmaktadır. Bu nedenle bu risklere sahip olunmasa da 50 yaşından sonraki taramaların yapılması önerilir. Bu yılda bir dışkıda gizli kan bakılması (50-80 yaş arasında), özellikle riskli grupta daha önemli olmak üzere belirli aralıklarla endoskopik inceleme yapılmasıdır. Barsak kanseri kalıtsal özellikler, çevresel faktörler veya yaşam şeklinin karmaşık ilişkileri ile meydana gelmektedir. Koruyucu önlemlere uyarak ve tarama testlerini uygulayarak bu hastalığın erken tanısı ve bu hastalıktan tamamen kurtulmak mümkündür. Korunmada yapılması gerekenler şu şekilde özetlenebilir. Diyet kolorektal kanser riski ile ilişkilidir. Yağdan ve proteinden zengin, yüksek kalorili besin alanlarda, fazla alkol kullananlarda, eti (hem kırmızı hem beyaz) fazla tüketenlerde, kalsiyum ve folattan fakir beslenenlerde barsak kanseri riski artmaktadır. Buna karşılık az yağlı ve bol posalı (yüksek fiberli) besin yiyenlerde bu risk azalmaktadır. Yine yüksek saturasyonlu yağlı beslenme ile sedanter bir yaşam sürenlerde barsak kanseri gelişme riski artmaktadır. Sigaranın barsak kanseri riskini arttırabileceği belirtilmektedir (barsaklarda adenoma neden olmaktadır). Buna karşılık barsaklardaki poliplerin alınması, günde bir tablet aspirin kullanımı (diğer nonsteroidal antiinflamatuvar ilaçlar da olabilir) bu riski azaltmaktadır. Menopoza giren kadınlarda hormon kullanımı barsak kanseri riskini azaltmasına karşılık (rektum kanserinde ise etkisi yok), meme kanseri riskini arttırmaktadır. Sizin yaptırmanız gereken yukarıda belirtilen riski arttıran faktörlerden uzak durmanız ve düzenli tarama testlerinin ihmal etmemenizdir. Annenizin patoloji rapor sonucunu bir gastroenteroloji uzmanına göstermenizi tavsiye ederim. Sigara içmemenizi, alkol tüketiminizi azaltmanızı, ve özellikle beslenme konusunda dikkatli olmanızı öneririm. |
|
![]() |
Sayın hocam, Eşimin sağ göğüsünden kitle alındı (Karsinoma). Romatizma tedavisi için kortizon kullanması gerekiyor. Kortizon kanser oluşumunu tetikler mi? Ayrıca lenf bezleri tümörü açısından kontrol edildi temiz çıktı. Kolda şişme olmasından korkuyoruz nasıl engelleriz. Behçet Karayel |
![]() |
Sayın Karayel, Kortizon meme kanseri oluşumunu tetiklemez. Lenf bezlerinin temiz çıkması hastalığın erken evrede olduğunu göstermektedir. Kolda şişlik olabilir. Sizi ameliyat eden doktor eşinize bazı kol hareketlerini yapmasını önermiştir. Bunları yapmaya devam etsin ve ameliyat tarafındaki kolda kesik, yaralanma olmamasına dikkat etsin. Kolunu aşırı zorlamaktan kaçınsın. El işi yapmasın, ağır kaldırmasın. Ameliyat olan kolundan kan aldırmasın, tansiyon baktırmasın. |
|
![]() |
Sayın hocam, Karaciğerde tüm parankimi dolduran en büyü 13 cm çapında olan santrali nekrotik çok sayıda kitle lezyonu tespit edildi. Bir ay boyunca yapılan tetkikler sonucunda Adenokarsinoma tanısı kondu ve vücudun diğer bölümlerine yayılım olmadığı saptandı. Ancak itirazım üzerine kemoterapi tedavisine başlandı ve bu bir aylık süreç içinde tümör 21 cm'den 24 cm ulaştı. Hastanın bu kadar geciktirilmesi doğrumudur. Bu hastanın tedavi şansını azaltır mı? Pek çok hastalığın tedavisi mümkün olan ülkemizde bu hastalığın tedavi şansı var mı? Öneriniz ne? İleri derecede hemoroid karaciğer kanserine neden olur mu? Hemoroidin tedavi edilmesi hastalığıma faydası olur mu? RFA (Radiyo frekans ablasyon) ülkemizde nerede yapılıyor? Benim için uygun mu? Rumuz Balıkkesirli |
![]() |
Sayın Balıkkesirli Karaciğer tümörü başka bir organdan karaciğere yayılması sonucunda olabilir yada karaciğerin kendi tümörü olabilir. Karaciğerinden kaynaklanan habis tümörlerde yapılabilirse erken dönemde cerrahi en önemli tedavi yöntemidir. Cerrahinin yapılamayacağı hastalarda ise farklı lokal tedavi yöntemleri her hastanın durumuna göre uygulanabilir. Buna hekiminiz istediği farklı tanı yöntemlerinin sonuçlarına göre karar vermektedir. Sizin durumunuzdaki hastalarda karaciğer enzimleriniz normal ise ilaç tedavisi denenebilir. Radiyo frekans ablasyon yöntemi Ankara ve İstanbul gibi Türkiyede bir çok üniversite hastanesinde yapılabilmektedir. Ancak sizde bu yöntemin uygulanabilir olup olmadığına tetkikler sonucunda onkoloğun karar vermesi gerekir. Hemoroid kansere neden olmaz, ancak kanserli hastalarda hemoroid daha sıklıkla ortaya çıkar. |
|
![]() |
Sayın hocam, Kanserde tarama anlamında yapılacak laboratuar tahlilleri hangileridir? Bunların isimlerini yayınlarsanız seviniriz. Saygılar Nevse |
![]() |
Sayın Nevse, Kanser erken tanısı için yapılması gereken testler hastanın cinsiyetine, yaşına, ailede genetik geçişli kanser hikayesine ve daha önce kanser tedavisi olup olmamasına göre değişir. Daha önce kanser hastalığına yakalanmamış kadınlarda kanseri için PAP yayma yapılması en önemli laboratuar testidir. 21 yaş altındaki kişilerde 3 yıl ve üzerindeki sürede cinsel ilişki varsa, veya 21 yaşından sonraki kadınlarda 65 yaşına kadar önerilir (bu yaştan sonra doktor bazı kadınlarda bu testi isteyebilir). PAP yayma her 3 yılda en az bir kez yapılmalıdır. Kadının durumuna göre daha sık istenebilir. Bazı kadınlarda HPV (human papilloma virus) testi istenebilir. 30 yaşından büyük iseniz jinekolog doktorunuza HPV testinin size gerekli olup olmadığını sorunuz. 40 yaş üzerindeki kadınlarda yılda bir mamografi önerilmektedir. Erkeklerde ise en önemli laboratuar tetkiki 50 yaşından sonra PSA bakılmasıdır. |
|
![]() |
Sayın hocam, Benim sülalemde kanser çok yaygın 28 yaşındayım ve günde 1 paket sigara içiyorum. Sıkıntılı ve stresli bir hayatım var. Babamı akciğer kanserinden kaybettim. Sülalemde de amcalarım olmuştu. Bu yüzden bu hastalığa yakalanma riskimin yüksekliğinin farkındayım. Erken teşhis konusunda doktorlara sorduğumda bu anlaşılmaz deniyor. Siz de sürekli erken teşhisten bahsediyorsunuz ve bende erken teşhisin önemini biliyorum. Lütfen özellikle akciğer kanseri için erken teşhis için ne tür tetkikler yaptırabilirim? En etkili erken teşhis yolu hangisi? Avrupa’da nefesten, kandan anlaşılabiliyor diye haberler duydum, doğru mudur? Bu tetkiklerin maliyeti nedir? Çok karışık ve karmaşık yazdıysam kusura bakmayın ama yazarken bile hastalığı davet ediyormuş gibi hissediyorum kendimi. Titriyorum. Çok korktuğum bir hastalık. Her şey için teşekkür ederim. Rumuz: Serdar |
![]() |
Sayın Serdar bey, Akciğer kanseri kalıtsal olarak çok nadiren gelişir. Sizin ailenizde görülen akciğer kanseri büyük olasılıkla çevresel etkenlere bağlıdır. Türkiye’de en önemli nedenler sigara ve asbestle temastır. Akciğer kanserinde erken tanıdan çok korunma daha önemlidir. En önemli korunma yolu da sigara içmemek, sigara içilen ortamlardan uzak durmaktır. Akciğer kanserinin erken tanısı ile ilgili çok sayıda klinik çalışma yapılmıştır (tarama çalışmaları). Bu çalışmalarda hiçbir şikayeti olmayan kişiler ikiye ayrılmakta, binci gruba belirli aralıklarla tarama testi yapılmakta, diğer gruba ise tarama testi yapılmamaktadır. İki grup karşılaştırıldığında tarama testi yapılanlarda kansere bağlı ölüm anlamlı olarak azalıyorsa, bu test günlük pratikte önerilmektedir (örneğin kadınlarda 40 yaş üstünde her yıl mamografi çekilmesi gibi). Akciğer kanserinde ise henüz kanıtlanmış bir tarama yöntemi yoktur. Yılda bir akciğer X-ray çekilmesinin veya balgam sitolojisi bakılmasının yararlı olduğu kanıtlanmamıştır. Buna karşılık düşük radyasyonla çekilen bilgisayarlı tomografinin taramada kullanılabileceği iddia edilmiştir. Bununla ilgili çalışmalar halen devam etmektedir. Tarama testi olarak rutin kullanıma girmemiştir. Diğer testler halen araştırılmaktadır. Akciğer kanseri daha çok 50 yaşından sonra görülmektedir. Size önerim, sigarayı bırakın, spor yapın, dengeli bir beslenme uygulayın. |
|
![]() |
Merhaba, Bundan iki hafta önce sağ böğrümde bir ağrı meydana gelmişti. Kalın barsakta bir şeyler olabilir dediler ve kolonoskopi ile kalın barsağıma bakıldı ve “desending kolonun orta segmenti”inde her biri 0.2 cm çapında gri-kahve renkte 2 adet yumuşak doku biyopsisi alındı ve sonuçta TUBULER ADENOMATÖZ POLİP teşhisi kondu. Hekim kanser olup olmadığımı söylemedi, sadece her yıl kolonoskopi için kontrole gelmem gerektiğini ifade etti.Sizce ne yapmam gerekiyor? Herhangi bir tedavi söz konusu mu? Patoloji sonucunun anlamı ne? Sinan Bulut |
![]() |
Sayın Bulut, Tubuler adenomatöz polip barsakta 4 veya daha az sayıda ise ve büyüklüğ 4 mm veya altında ise genellikle 2-3 yılda bir kolonoskopi yapılması önerilir. Ancak ailesel adenomatoz polipozis durumunda takip kriterleri değişmektedir. Tubuler adenomatöz polip kanser değildir. Ancak kolon kanseri gelişmesi açısından kişinin riskli olduğunu gösterir. |
|
![]() |
Sayın hocam, Ben 35 yaşında bekar bir bayanım. Bundan 7-8 sene önce sağ omuzumda birdenbire bir şiş oluştu ve bu şiş bir süre büyüdü herhalde şu anda büyümüyor. Önceleri ağrımıyordu. Doktora gittik film çektiler ameliyat olucağımı söylediler. Fakat ayrıntılı bilgi vermediler. Biz de ağrım olmadığı için önemsemedik. Şimdi ise aradan 8 sene geçti omuzumun altında ve bu şişin karşısında fındık büyüklüğünde bir şiş daha çıktı. Bu şiş gittikçe büyüyor ve çok ağrıyor. Ayrıca önceden çıkan şiş çok büyük. Acaba benim kolum kanser mi? Aradan bir hayli zaman geçti. Tehlikeli bir hal mi aldı? Eğer kanser ise bütün kolumu sarar mı? Aradan geçen bu kadar zamana rağmen tedavi olsam iyi olur muyum? Yoksa çok mu geç kaldım? Erken teşhis hayat kurtarıyor, benim gibi geç teşhis hayat kurtarır mı? Bir de babam daha kötü olur diye ameliyat olmamı istemiyor. Doktorlar daha kötü yapar diyor. Kendisi bağkur emeklisi, bağkur emeklisi olanların ameliyat masraflarını devlet karşılıyor. Kanser hastalarında da aynı mı? Kanser hastalarında kullanılar lazer tedavisi var. Bana uygulanırsa iyi olur muyum? Kısacası benim kurtulma şansım ne? Yoksa çok mu geç kaldım? Bir de kolda, ayakta, elde çıkan bu tür şişler hakkında bilgi verir misiniz? Bunlaın hepsi kanser mi oluyor? Ayrıca ben çok zayıfım ve gittikçe de zayıflıyorum. Zayıflamamla şişlerin bir ilgisi var mı? Ayrıca şimdiye kadar hiç doktora gitmedim. Saygılarımla Melek |
![]() |
Sayın Melek hanım, Size en kısa zamanda bir doktora gitmenizi tavsiye ederim. Hastalığınızı önemsememiş ve çok ihmal etmişsiniz. Tümöre bıcak değerse hastayı daha kötü yapar düşüncesi çok yanlıştır. |
|
![]() |
Sayın hocam, Ben 52 yaşındayım, kocam 54 yaşında. Kanserde erken teşhis için hangi tetkikleri yaptırmamız gerekiyor? Bunları nerede yaptırabiliriz? Kerime Kaplan |
||||||||
![]() |
Sayın Kerime hanım, 50 yaş üstündeki kadın ve erkeklerin yaptırmaları gereken tetkikler kalıtsal kanser hastalığı olmadığı takdirde aşağıdaki gibidir:
Kadınlarda:
Erkeklerde:
|
||||||||
|
![]() |
Sayın hocam, Koltuk altına sürülen deodorantın kanser riskini arttırdığını okudum. Bu doğru mu? Sevgi Kaymak |
![]() |
Sayın Sevgi hanım, Koku amaçlı deodorant veya teri önleyen koltuk altı deodorantların kansere neden olduğu görüşü bilimsel olarak kanıtlanmış bir görüş değildir. Bu konuda çelişkili çalışmalar bulunmaktadır. 1500 den fazla kadında yapılan bir çalışmada deodorant kullanan kadınlarda meme kanseri sıklığının artmadığı gösterilmiştir. Buna karşılık 437 kadında yapılan bir çalışmada koltuk altı deodorantların 16 yaşından önce kullanıldığı durumlarda meme kanserinin kullanmayanlara göre daha genç yaşta geliştiği rapor edilmiştir. Bazı çalışmalar buna neden olan faktörün deodorantta bulunan ve östrojenik aktivitesi olan maddeler olduğunu öne sürmüştür. Koltuk altına sürülen deodorantta bulunan bu maddelerin memeye giderek etki ettikleri iddia edilmiştir. Ancak bu çalışmaların hiç birisi koltuk altına sürülen ter önleyici deodorantların meme kanserine neden olabileceğini ispatlamamaktadır ve daha çok çalışmaya gereksinim vardır. |
|
![]() |
Hocam, Annem bir sene önce kız kardeşimi trafik kazasında kaybetti. Daha sonra psikolojisi bozuldu ve tedavi oldu. 2 ay önce anneme kanser teşhisi koyuldu. Kardeşimin ölümü buna neden olmuş olabilir mi? Bundan sonraki dönemde ne önerirsiniz? Rumuz: Kelebek |
![]() |
Sayın okurumuz, Stresin veya yaşanan derin bir üzüntü veya travmanın kansere neden olabileceği bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Buna karşılık stres nedeni ile vücuttaki hormonların düzeyleri değişmektedir, bağışıklık sistemi olumsuz olarak etkilenmektedir. Bunun da mikrobik hastalıklar, kanser gibi hastalıklara yol açabileceği öne sürülmektedir. Bazı çalışmalar Çok sevdiği yakınını kaybeden kişilerin daha erken yaşta öldüğünü göstermiştir. Buna kansere bağlı ölümler de dahildir. Ancak kanserin oluşma süreci 2-30 yıl arasında değişir, bu da yakın zamanda olan kaybın kansere yol açarak ölüme neden olduğu fikrinin kuşkulu olduğunu düşündürmektedir. Meme kanseri ile yaşanan stresler arasındaki ilişki bir çok çalışmada araştırılmıştır. Bazı çalışmalar kanser tanısından yıllar önce bu hastalarda daha fazla oranda psikolojik stres yaşandığını göstermiştir. Ancak hiçbir çalışma direk bir ilişki olduğunu kanıtlamamaktadır. Amerika’da tamamlanmış olan bir çalışmada, çok sevdiği yakınının kaybedilmesi veya boşanma nedeni ile oluşan stresin meme kanseri sıklığını arttırmadığı gösterilmiştir. Önemli bir konu da kanser tanısı koyulan kişide stres, üzüntü gibi faktörlerin hastalığın seyrini değiştirip değiştirmediğidir. Stres ve üzüntünün bağışıklık sistemini etkilediği bilinmektedir. Acaba stres azaltılırsa bağışıklık sistemi güçlendirilip kanserin tedavisinde daha başarılı olunabilir mi? Bu sorunun yanıtı bugün için bilinmemektedir. Bu sorunun yanıtını araştıran bir çalışma Amerika’da devam etmektedir. Tüm bu yetersiz bilimsel verilere rağmen stres kontrolünün diğer birçok sağlık sorunları açısından önemli olduğu bilinmektedir. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner, Kanserden korunmada kırmızı etin daha az tüketilmesi ve beyaz etin tercih edilmesi söyleniyor. Ancak ben kırmızı etin dışında bir eti yiyemiyorum (tavuk ve balığı sevmiyorum). Babam mide kanseri nedeni ile tedavi ediliyor. Ben de kanser olmaktan korkuyorum. Bu durumda korunmak için ne yapmalıyım? Eti nasıl yersem en az zararlı olur? Verdiğiniz bilgiler için şimdiden teşekkür ederim. Kemal Değerli |
![]() |
Sayın Kemal bey, Araştırmalar etlerin yüksek ısıda pişirildiği zaman bazı kimyasal maddelerin oluşmasına neden olduğunu göstermiştir. Bunlardan en önemlisi heterosiklik aminlerdir (HSA). Bunlar kas dokusu olan etlerde pişirme sırasında oluşmaktadır. Sadece biftekte değil balıkta da yüksek ısıdaki pişirme ile oluşmaktadır. Araştırmalar eti çok pişmiş yiyenlerde az pişmiş yiyenlere göre üç kat daha fazla mide kanseri geliştiğini göstermiştir. Yine haftada dört kez veya daha fazla biftek yiyen kişilerde daha az yiyenlere göre iki kat daha fazla mide kanseri geliştiğini göstermiştir. İlginç olarak çok pişmiş et yemenin pankreas, barsak ve meme kanseri riskini de arttırdığı gösterilmiştir. HSA’lar pişmiş kas etlerinde vardır. Buna karşılık protein kaynağı olan süt, yumurta, ve organ etlerinde, örneğin karaciğerde, yoktur veya çok az oluşmaktadır. Kızartılmış, ızgara yapılmış veya barbeküde pişirilmiş etlerde HSA’ler daha yüksektir. Bu yüksek sıcaklığa bağlıdır. Sıcaklık 200 santigrad dereceden 250’ye çıkınca kanser sıklığı üç kat artmaktadır. 100 derecelik ısıda pişirilmede ise, veya kaynar suda pişirilmede bu oran düşmektedir. Buna karşılık düşük ısıda uzun sürede pişirilerek iyi pişmiş hale getirilen etlerde de HSA’larda hafif yükselme olmaktadır. Pişirilen etteki bu HSA’yı azaltma yöntemi var mıdır? Yapılan çalışmalar mikrodalga ile pişirilen ette HSA’ların % 90 oranında azaldığını göstermiştir. Eti ızgarada, tavada veya barbeküde pişirmeden önce iki dakika süre ile mikrodalgada pişirmek yeterli olmaktadır. Eğer mikrodalgada pişirme sırasında ortaya çıkan et suyu da kullanılmaz ve dökülürse HSA’lar daha da azalmaktadır. Sonuç olarak eti düşük ısıda az pişmiş yemeli, veya ızgara, tava veya barbeküde pişirilmeden önce iki dakika süre ile mikrodalgada pişirilmelidir. Çıkan et suyu kullanılmamalıdır. Yine et kızarırken açığa çıkan et suyu da kullanılmamalıdır. Bu arada fiberli yiyecekler yemeli, bol meyve ve sebze tüketilmelidir. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner, Ben 32 yaşında bir kadınım. Anneme 60 yaşında meme kanseri tanısı kondu ve tedavi edilmekte. Şu anda tamoksifen kullanıyor. Bu ilacın meme kanserinin çıkmasını önlediği ve koruyucu etkisi olduğunu okudum. Teyzeme 55 yaşında yumurtalık kanseri tanısı kondu ve tedavi edildi. Bana meme ultrasonografisi ve muayenesi yapıldı ve normal bulundu. Yakın akrabalarımızda başka kanser hikayesi yok. Benim koruma amaçlı tamoksifen kullanmam uygun olur mu? İleriye yönelik ne yapmalıyım? Sevgi Çağlar |
![]() |
Sayın Sevgi hanım, Meme kanserinde korunma amaçlı tedaviler yüksek riskli kişilerde yapılır. Meme kanserinden korunmada kullanılan yöntemlerden en önemlileri tamoksifen kullanımı, memelerin cerrahi olarak çıkarılmasıdır, bazı durumlarda yumurtalıkların çıkarılması da önerilebilir. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki verdiğiniz hikaye ve yaşınızın 35 in altında olması ve kuvvetli aile hikayenizin olmaması nedeni ile her hangi bir koruyucu tedaviye ihtiyacınız yok. Sizin yılda bir meme muayenesi yaptırmanız ve 40 yaşından itibaren yılda bir mamografi çektirmeniz memenizin kontrolü açısından yeterlidir. Bu arada yıllık jinekolojik (kadın-doğum) kontrollerinizi de mutlaka yaptırmanız gerekmektedir. Daha önce kanser hastalığına yakalanmamış olan kişilerde koruyucu tedavi verilebilecek durumları ise şu şekilde özetleyebilirim. A. 35 yaş ve üstünde olanlarda 5-yıllık meme kanseri riski % 1.7 ve üstünde ise (meme kanseri riski yaş, daha önce normal çıkmış meme biyopsisi sayısı, memede atipik hiperplazi varlığı, adet başlama yaşı, birinci derece yakınında meme kanseri hikayesi gibi farklı sorulara verilen cevaplara göre özel bir formülle hesaplanmaktadır) veya memede lobuler karsinoma insitu bulunmuş ise: 35 yaşından itibaren yılda bir mamografi, 6-12 ayda bir meme muayenesi yapılır ve koruyucu yöntemler uygulanabilir (tamoksifen kullanımı gibi). B. Kuvvetli aile hikayesi veya genetik yatkınlığı olanlarda ise takip kriterleri farklıdır. Bu gruptaki kişiler kalıtsal meme/yumurtalık kanseri riski olan kişiler olarak değerlendirilirler. Daha genç yaştan itibaren mamografi takibi ve daha ayrıntılı jinekolojik tümör takibi yapılır. Genetik test yaptırabilirlerse bu daha kesin olarak doğrulanabilir. Genetik test yaptıranlarda BRCA1/BRCA2 mutasyonu saptanmazsa diğer normal riskli kadınlardaki gibi tarama önerilir. Test yaptırıp mutasyon bulunanlar veya testi yaptıramayanlar ise riskli grupta kabul edilirler. Bu gruptaki kişiler kalıtsal meme/yumurtalık kanseri riski olan kişiler olarak değerlendirilirler. Meme muayeneleri 18 yaşından itibaren başlamalıdır. Mamografi 25 yaşından itibaren başlamalıdır ve 30-35 yaşından itibaren 6 ayda bir kadın doğum muayenesinde “transvajinal renkli doppler ultrasonografi” ve “tümör markırı” (CA125) takibi önerilmektedir. Bu gruba kimler girer? Kendisinde her hangi bir sorun saptanmayan fakat kan bağı olan yakın akrabasında (yakın akraba: 1., 2. ve 3. derecede kan bağı olan akrabaları içerir) aşağıda belirtilen durumu olan kişiler bu gruba girerler:
|
|
![]() |
Sayın hocam, Benim babamda kalın bağırsak kanseri bulundu. Daha önceki soru yanıtlarınızda kalıtsal kanserden ve barsak kanserinin de kalıtsal yönünden bahsettiniz. Biz ne durumda bağırsak kanseri yönünden kalıtsal risk taşıyıp taşımadığımızı düşünmeliyiz? Buna göre takipte ne yapmalıyız? Cem Görür |
![]() |
Sayın Cem bey, 50 yaş ve üstünde bağırsakla ilgili şikayeti olmayan, ailede kanser hikayesi olmayan kişilerde yılda üç kez arka arkaya dışkıda gizli kan bakılması ve 5 yılda bir sigmoidoskopi (makattan özel bir tüple girilerek bağırsağın gözle incelenmesi) yapılması veya 5 yılda bir çift-kontrastlı baryumlu bağırsak grafisi çekilmesi veya 10 yılda bir kolonoskopi (makattan özel daha uzun bir tüple girilerek yapılan bağırsak incelemesi) yapılması uygundur. Yapılan kolonoskopik incelemede bağırsakta “adenoma” bulunan kişilerde 10dan fazla “adenoma” (bağırsakta dışarı doğru çıkıntı yapan tümör oluşumu. “Adenoma” kanser değildir ancak kanser oluşması için risk olduğunu gösterebilir) bulunursa kalıtsal bağırsak kanseri yönünden taramaya alınırlar. Diğer durumlarda ise 3 yıl ara ile kolonoskopi bir-iki kez tekrarlanır ve her şey normal bulunursa diğer kişiler gibi takibe alınırlar. Kalıtsal kanser yönünden araştırılmak için şu durumlardan biri veya birden fazlası bulunmalıdır:
Bu durumlarda kişilerden ayrıntılı hikaye alınır, ayrıntılı muayene yapılır. Kişide kalıtsal bağırsak kanseri diyebilmek için belirli koşulların uyması gerekir. Örneğin “kalıtsal polipozis olmayan bağırsak kanseri” kriterlerine göre; birinci derece iki kan bağı bulunan akrabada (anne, baba, kardeşler) bağırsak kanseri olması gerekir ve buna ek olarak bir kan bağı olan akrabada daha 55 yaşından önce bağırsak kanseri tanısı koyulmuş olması gerekir. Bunun dışında ailesel adenomatöz polipozis (FAP) olup olmadığı araştırılır ve kişide bu hastalık için kriterlerin olup olmadığına bakılır. FAP’da kişilerin % 60-75inde laboratuar testinde “gen bozukluğu” saptanır. Tüm bu değerlendirmelerden sonra kalıtsal bağırsak kanseri kriterleri bulunamazsa 40 yaşından itibaren taramalar başlanır, 3-5 yılda bir kolonoskopi önerilir. |
|
![]() |
Doğum kontrol hapı (DKH) kullanmak kanser riskine ne şekilde etki etmektedir? |
![]() |
Doğum kontrol hapı (DKH) kullanmaya devam eden 35 yaş altı kişilerde meme kanseri riskinin arttığı bildirilmiştir. Buna karşılık DKH kullanımı yumurtalık kanseri riskini azaltmaktadır. Uzun süreli kullanımı rahim ağzı kanseri riskini de arttırabilmektedir. Yine karaciğerde tümör oluşumuna yol açtığını öne süren çalışmalar vardır. Meme Kanseri: Sonuçlar 20-34 yaş arası kadınlarda en az 6 ay süre ile DKH kullanımı meme kanseri riski artmaktadır. DKH’na bağlı risk artışı özellikle ilk 5 yıl içinde vardır. Buna karşılık 35 yaş üstünde ve daha uzun süreli DKH kullananlarda risk düşmektedir. DKH kullanımından 10 yıl veya daha fazla süre geçtikten sonra meme kanserindeki risk DKH kullanmayanlarla aynı düzeye gelmektedir. Buna karşılık 20 yaşından önce DKH kullanmaya başlayanlarda riskteki artış devam etmekte ve düşmemektedir. Bu bulgulara rağmen başka bir çalışmada DKH kullanımının meme kanseri riskini arttırmadığı rapor edilmiştir. Yumurtalık ve rahim kanseri: Çalışmalar DKH kullanımının yumurtalık kanseri riskini azalttığını rapor etmiştir. 1 yıl kullanımda risk % 10-12 azalmakta, 5 yıl kullanımda ise % 50 azalmaktadır. DKH kullanımı rahim kanseri riskini de azaltmaktadır. DKH kullanımı uzun olanlarda riskteki azalma daha fazla olmaktadır. Ancak bu azalmalar östrojen ve progesteronun birlikte bulunduğu DKH ile olmaktadır. Rahim ağzı kanseri: 10 yıldan fazla DKH kullanımının rahim ağzı kanserinde (serviks) ise artmaya neden olduğu öne sürülmektedir. Bu risk DKH kesilince düşmektedir. Bu konuda daha fazla çalışmaya gerek vardır. Karaciğer tümörleri: DKH karaciğerde kansere neden olabileceği öne sürülmektedir. Ancak bu durum çok nadirdir. Karaciğerde iyi huylu tümör oluşumuna (karaciğer adenomu) neden olduğu öne sürülmektedir. Bu tümörlerin yayılma özelliği yoktur. Ancak yırtılabilirler ve karın içine kanayabilirler. Tarama ile risk azaltılabilir: Riski azaltmak için 40-69 yaş arasında kadınların yılda bir meme muayenesi yaptırmaları ve mamografi çektirmeleri gerekir. Rahim ağzı kanseri için Pap yayması yapılmalıdır. Cinsel olarak aktif olan kadınların veya 21 yaşından sonraki kadınların yaptırmaları gerekir. |
|
![]() |
50 yaşındayım, 2 yıldır adet görmüyorum. Östrojen ve progesteron içeren bir hap alıyorum (menopoz bulguları nedeni ile). Bu hapı kullanabilir miyim, zararı var mıdır? |
![]() |
Mensturasyonu kesilen (adet görmeyen) kadınlarda hormon tedavisinin yarar ve zararını gösteren en önemli bilgi 50 ile 79 yaşlar arsasında 16 bin sağlıklı kadında yapılan araştırma vermiştir. Bu araştırmada kadınların yarısı hormon tedavisi kullanmış diğer yarısı ise plasebo (içinde hormon içermeyen hap) kullanmış. “Östrojen ve progesteron” içeren hormon kullanan kadınlarda zararın yararından fazla olması nedeni ile çalışma erken sonuçlandırılmıştır. Östrojen ve progesteron içeren hapın kullanımı ile meme kanseri, kalp hastalığı, inme, ve kanda pıhtılaşmanın arttığını göstermiştir. Buna karşılık bu hormonları kullananlarda daha az bağırsak kanseri ve kalça kırığı görülmüştür. Diğer bir bulgu da 65 yaş ve üstündeki kadınlarda östrojen ve progesteronun birlikte kullanımının demans (bunama) riskini iki kat arttırmasıdır. Bu hormonları kullananlarda zihinsel fonksiyonların azaldığı görülmüştür. Bu çalışma sonuçları kadınların yaşam kalitesi yönünden de değerlendirilmiştir. 50-79 yaş arasındaki kadınlarda zindelik, zihinsel sağlık, depresyon bulguları, cinsel fonksiyonlar yönünden hormon kullanımının bir yarar sağlamadığı gösterilmiştir. Buna karşılık sadece östrojen kullanan kadınlarda elde edilen yarar ve zarar düzeyleri bilinmemektedir. Bu konu halen araştırılmaktadır. Sadece östrojen içeren hormon kullanmanız bugünkü bilgilerimize göre daha uygundur. Ancak kadın-doğum muayenesi, meme muayenesi ve mamografik incelemenin mutlaka yapılması gerekmekte. |
|
![]() |
Daha önce kanser hikayesi olan bir kişide menopoz nedeni ile hormon hapı kullanılabilir mi? |
![]() |
Östrojen meme ve rahimde normal hücrelerin büyümesini sağlamaktadır. Bu nedenle menopozdaki bir kadının bu hapı kullanması tümör oluşumuna yol açabilir. Buna karşılık rahim ve meme kanseri hastalığını geçirmiş olan kişilerde daha sonra menopoz nedeni ile östrojen kullanımının etkisi çok iyi bilinmemektedir. Rahim kanseri geçirenlerde bu konuyu araştıran çok az sayıda çalışma vardır. Bu küçük çalışmalar östrojen kullanımının olumsuz bir etkisini bildirmemiştir. Ancak östrojenin kemikleri kuvvetlendirici etkisi de olması nedeni ile, yarar/zarar açısından kullanımını araştıran çok hastada yapılmış çalışmalara gereksinim vardır. Meme kanserindeki çalışmalar da yetersizdir. Küçük bir çalışmada östrojen kullanımının olumsuz bir etkisi olmadığı öne sürülmüştür. Buna karşılık meme kanseri hikayesi olanlarda genel olarak menopoz bulguları için hormon dışı yöntemler tercih edlir. Özellikle östrojen ve/veya progesteron reseptörü içeren tümörü olan hastalarda menopoz nedeni ile hormon tedavisi kullanımı önerilmemektedir. |
|
![]() |
Gebelik meme kanseri riskini etkiler mi? Düşük yapmak veya kürtaj yaptırmak meme kanseri riskini arttırır mı? Şenay Gür |
![]() |
Sayın Şenay hanım, Bugünkü bilgilerimize göre düşük yapmak veya kürtaj yaptırmak meme kanseri riskine etki etmemektedir. İlk doğumun genç yaşta olması yaşam boyu meme kanseri riskini azaltmaktadır. Doğurulan çocuk sayısının artması da riski azaltır. Uzun süre emzirmek meme kanseri riskinde düşük düzeyde de olsa azalmaya neden olur. Gebeliğe bağlı tansiyon yüksekliği meme kanseri riskini azaltmaktadır.
|
|
![]() |
Sayın hocam, Kanserden korunmak için eğitimde kullanmak üzere slogan olarak söyleyebileceğimiz en önemli öneriler nelerdir? Sevgi Gezer |
||||||||||||||||||
![]() |
Sayın Sevgi hanım, Kansere bağlı ölümlerin yaklaşık % 50 ile % 75’i kişilerin davranışları ile ilgilidir; bunlar sigara içilmesi, hareketsiz bir yaşam (fiziksel aktivitenin az olması), ve beslenmenin hatalı olmasıdır. Bu nedenler düzeltilebilir nedenlerdir. Bu durumda korunmada en önemli sloganlar şunlar olabilir:
|
||||||||||||||||||
|
![]() |
Sayın Dr Adnan Aydıner, Erkek ve kadınların düzenli taramalar yaptırmalarını önermektesiniz. Bu taramalar kişilerin kanserden ölümlerini engelleyebilmekte midir? Kamuran Gör |
||||||||
![]() |
Sayın Kamuran hanım, Tarama her hangi bir yakınması olmayan, sağlıklı görünen kişilerde yapılan incelemelerdir. Kalıtsal kanser hastalıklarında ise tarama kriterlerinin daha farklı olduğu unutulmamalıdır. Bir tarama yönteminin topluma önerilmeden önce klinik çalışmalarda bu yöntemin yararı kanıtlanmalıdır. Taramanın o hastalığa bağlı ölüm oranını azaltıyor olması veya hastalığın seyrinde önemli yararlar sağlayabilmesi gerekmektedir. Bu konuda meme kanseri, rahim ağzı kanseri, bağırsak kanserinde taramanın ölüm oranını azalttığı klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Prostat kanseri taraması için bakılması önerilen yıllık PSA tetkikinin (kan alınarak yapılan bir inceleme) prostat kanserine bağlı ölümü azalttığı kesin olarak gösterilememiştir.
|
||||||||
|
![]() |
Sayın hocam Endometrium kanseri riskini etkileyen faktörler nelerdir? Kürtaj endometrium kanser riskini arttırır mı? Gül Genç |
||||||||||||||
![]() |
Sayın Gül hanım, Endometrium rahimin içini kaplayan dokudur. Endometrial kanser kadın genital organlarının en sık görülen kanser tipidir. Kürtajın endometrium kanseri ile ilişkisini gösteren önemli bir bilimsel veri yoktur. Endometrium kanserinde bilinen risk faktörleri şunlardır:
|
||||||||||||||
|
![]() |
Sayın hocam, Ben 39 yaşında bir bayanım. Bundan 5 sene önce bende durup dururken yutma zorluğu başladı. Tetkikler yaptırdım sinirsel dediler, zamanla geçti ve rahatsız etmiyordu. Bundan 3 ay yutma zorluğu terar nüks etti. Endoskopi yaptırdım birşeyim olmadığını, sadece midemde gastrit olduğunu söylediler, yemek borusunun lumen genişliğinin doğal olduğunu hafif mide fıtığı oluştuğunu söylediler. Baryumlu film normal çıktı, ama şikayetim devam etti. Sadece yutakta baryumlu film istediler. Darlık gözüktü. Sayın hocam sizce ne yapmam gerekir, orada ne olabilir? Yardımınız için şimdiden teşekkür ederim. Sevim Başı |
![]() |
Sayın Sevim hanım, Anlatmış olduğunuz yakınmalar için hastanelerin “gastroenteroloji” bölümüne en kısa zamanda baş vurmanız gerekmekte. Genel cerrahi bölümüne de baş vurabilirsiniz. Doğru tanı koyularak gerekli tedavinin yapılacağını düşünüyorum. |
|
![]() |
Hangi durumlarda kalıtsal kanser olasılığı düşünülmelidir? |
![]() |
Kalıtsal kanserler tüm kanserlerin % 10 dan azını oluşturur.
I. Kalıtsal kolon (kalın barsak) kanseri: Bu durumdan kuşkulanan kişilerde genetik inceleme yapılır. Kalıtsal olduğu kabul edilen her kişiye yaşına göre farklı tanı, takip ve korunma yöntemleri uygulanır. A. Bireyleri kalıtsal polipozis ile ilişkili kanser sendromu (ailesel adenomatöz polipozis) yönünden araştırılmak için şu durumlardan biri veya birden fazlası bulunmalıdır: 1. Yakın akrabada 50 yaşından önce bağırsak kanseri tanısı, veya 2. Yakın akrabalarda aşağıda yer alan durumların bir kısmının birlikte görülmesi; bağırsak kanseri, rahim kanseri, yumurtalık kanseri, mide kanseri, idrar yolları ile ilgili kanser, ter bezi adenoması veya kanseri, veya 3. Aynı kişide çok sayıda bağırsak kanseri, veya aynı kişide 10 dan fazla adenom, veya 4. Ailede kalıtsal kanser sendromu olduğu bilinmesi (ör. Ailesel Adenomatöz Polipozis) B. “Kalıtsal polipozis olmayan bağırsak kanseri” kriterleri ise; birinci derece iki kan bağı bulunan akrabada (anne, baba, kardeşler) bağırsak kanseri olması gerekir ve buna ek olarak bir kan bağı olan akrabada daha 55 yaşından önce bağırsak kanseri tanısı konulmuş olması gerekir (çok küçük akraba topluluğu olanlarda ise üçüncü kişi koşulu aranmayabilir, ancak bu durumda bir kişide barsak kanserinin 50-55 yaşından önce teşhis edilmiş olması gerekmekte). Kalıtsal polipozis olmayan bağırsak kanseri kuşkusu şu durumlarda da olmalıdır: yakın bir akrabada birden fazla kanser hastalığının gelişmesi (rahim, ureter/böbrek pelvisi, ince bağırsak ve mide kanseri gibi), sağ kolonda kanser olması, kadında yumurtalık kanseri saptanması.
II. Kalıtsal meme ve yumurtalık kanseri: Kalıtsal meme/yumurtalık kanserinin kesin tanısı kanda BRCA tetkiki ile saptanır. Daha genç yaştan itibaren mamografi takibi ve daha ayrıntılı jinekolojik tümör takibi yapılır. Testi (BRCA1 ve 2) yaptırıp mutasyon bulunanlar veya bu testi yaptıramayan ve aşağıda belirtilen durumu olan kişiler kalıtsal hastalık grubunda kabul edilirler. Meme muayeneleri 18 yaşından, mamografi 25 yaşından itibaren başlamalıdır. 30-35 yaşından itibaren 6 ayda bir kadın doğum muayenesinde “transvajinal renkli doppler ultrasonografi” ve “tümör markırı” (CA125) takibi önerilmektedir. Bu gruba kimler girer? Kendisinde her hangi bir sorun saptanmayan fakat kan bağı olan yakın akrabasında (yakın akraba: 1., 2. ve 3. derecede kan bağı olan akrabaları içerir) aşağıda belirtilen durumu olan kişiler bu gruba girerler: 1. BRCA1/BRCA2 ile genetik kanser riskinin varlığı saptananlar (bu tarama laboratuarda kan alınarak yapılır ve aşağıda belirtilen durumlarda istenmelidir), 2. Yakın akrabasında 40 yaş veya altında meme kanseri hikayesi olanlar, 3. Yakın akrabasında her iki memede kanser veya 50 yaş veya altında bir memede kanser, ve en az bir yakın akrabada daha 50 yaş ve altında meme kanseri veya yumurtalık kanseri hikayesi olanlar, 4. Yakın akrabasında meme kanserinin her hangi bir yaşta saptanması ve en az 2 yakın akrabada daha yumurtalık kanseri hikayesi olanlar, 5. Yakın akrabasında meme kanserinin her hangi bir yaşta saptanması, ve en az 2 yakın akrabada daha meme kanseri hikayesi (özellikle birisinde 50 yaş altında veya iki memede çıkmışsa) olanlar, 6. Yakın akrabasında meme kanserinin her hangi bir yaşta saptanması, ve başka bir yakın erkek akrabasında meme kanseri hikayesi olanlar, 7. Aynı yakın akrabasında hem meme hem yumurtalık kanseri hikayesi olanlar, 8. En az iki yakın akrabasında yumurtalık kanseri hikayesi olanlar, 9. Yakın akrabasında yumurtalık kanseri, ve en az bir yakın akrabasında daha 50 yaş ve altında meme kanseri veya iki memede kanser hikayesi olanlar, 10. Bir yakın akrabasında yumurtalık kanseri ve en az iki yakın akrabasında meme kanseri hikayesi olanlar, 11. Yakın akrabasında yumurtalık kanseri ve en az 1 yakın erkek akrabasında meme kanseri hikayesi olanlar, 12. İki yakın erkek akrabasında meme kanseri hikayesi olanlar, 13. Yakın erkek akrabasında meme kanseri, ve en az bir yakın kadın akrabasında meme veya yumurtalık kanseri hikayesi olanlar, 14. Ashkenazi yahudisi ise yakın akrabasında yumurtalık kanseri hikayesi veya erkek meme kanseri hikayesi veya iki yakın akrabada meme kanseri hikayesi veya bir yakın akrabasında 50 yaş ve altında meme kanseri hikayesi olanlar, 15. Li-Fraumen sendromu hikayesi olanlar (aynı ailede akut kan kanseri, erken yaşta meme kanseri, beyin tümörü, böbrek üstü bezi kanseri, kemik ve yumuşak doku sarkomu, diğer erken yaşta saptanan nadir adenokanserler veya çocukluk çağı kanseri hikayelerinin olması).
III. Kalıtsal prostat kanseri: a. Erkek kardeşinde prostat kanseri olan kişilerde, veya b. birinci derece akrabasında 65 yaşın altında prostat kanseri olanlarda, veya c. iki birinci derece akrabada herhangi bir yaşta prostat kanseri hikayesi olanlarda risk daha yüksektir (sırasıyla; diğer kişilere göre 3.4 / 3.3 / 5.1 kat daha fazla) ve kalıtsal faktörlerin rolü daha fazla olabilir.
IV. Kalıtsal akciğer kanseri: En az üç birinci derece akrabada akciğer, göğüs bölgesinde (toraks) veya gırtlakta kanser var ise kalıtsal akciğer kanseri olasılığı vardır.
V. Yukarıda tanımlanan durumların dışında çok çok nadir görülen çok sayıda kalıtsal kanser hastalığına neden olan sendromlar vardır. |
|
![]() |
Ben 22 yaşında bir kızım. Teyzeme 60 yaşında meme kanseri tanısı konuldu. Akrabalarımda başka kanserli hasta yok. Ben meme ultrasonografisi yaptırdım. Bir mememde 1.5 ve 1 cm’lik fibroadenomla uyumlu kitleler, diğerinde 3 ve 5 mm’lik düzgün kenarlı basit kistler olduğu söylendi. Her hangi bir yakınmam yok. Doktorum takip önerdi. Sizce ne yapmalıyım? Ayşe Gür |
![]() |
Sayın Ayşe hanım, Siz verdiğiniz hikayeye göre yüksek riskli grupta değilsiniz (teyzenizde 40 yaşından sonra meme kanseri çıkması nedeni ile, ve başka kanser hikayesi olmaması nedeni ile). Ultrasonografinizin meme değerlendirilmesinde deneyimli bir merkez veya doktor tarafından yapılmış olması gerekmektedir. Söylediğiniz sonuca göre fibroadenomla uyumlu olan kitleler 2 cm’den küçük olduğu için belirli aralıklarla meme muayenesi ve ultrasonografi ile takip uygun olur (1-2 yıl süre ile 3-6 ayda bir takip yeterli olacaktır). Takipte kitlede büyüme olursa histolojik inceleme gerekecektir. Histolojik inceleme sonucuna göre gerekli tedaviler ve takipler yapılır. Kitlede büyüme olmaz ise normal riskli kişiler gibi takipleriniz devam edecektir. Yani 40 yaşına kadar hekim tarafından 1-3 yılda bir fizik muayene ve kendi kendinize her ay meme muayenesi yapmanız gerekecektir. |
|
![]() |
Ben 33 yaşında bir kadınım. Halamda meme kanseri var. 52 yaşında tanısı koyuldu. Akrabalarımda başka meme veya over kanseri hikayesi yok. Mememde elime kitle gelmesi nedeni ile ultrasonografi ve mamografi yaptırdım, 1.5 cm’lik kist saptandı. Aspirasyon yapıldı ve kansız berrak sıvı geldi. Ancak kitle halen yerinde durmakta. Sizce ne yapmalıyım? Zeynep Karan |
![]() |
Sayın Zeynep hanım, 30 yaş ve üstü kadınlarda memede ele kitle geldiği takdirde, yapılması gereken mamografi çekilmesi ve ultrasonografi ile inceleme yapılmasıdır. Radyolojik incelemenin sonucuna göre ne yapılacağına karar verilir. Kuşkulu bulgularda hemen biyopsi yapılır ve sonucuna göre davranılır. Mamografide kanser yönünden biyopsiyi gerektirecek şüpheli bulgunun olmadığı durumlarda, ultrasonografide saptanan kist basit kist ise ve hastanın yakınması yok ise belirli aralıkla takip yapılarak kist değerlendirilir. Değişmediği saptanırsa normal takip devam eder. Ancak kuşkulu bir durum oluşursa biyopsi gerekir. Buna karşılık başlangıçtaki ultrasonografide kist basit değilse veya hastanın şikayetleri varsa aspirasyon ile (kiste iğne sokularak içindeki sıvının alınması) histolojik inceleme (mikroskopla yapılan inceleme) yapılır. Sıvıda kanser tanısı koyulur ise tedavi planına geçilir. Kanser tanısı koyulamaz ve kanlı sıvı gelir veya kitle aspirasyon sonrası kaybolmaz ise (sizin durumunuz gibi) parça alınarak veya tümör tamamen çıkarılarak histolojik inceleme yapılır. Elde edilecek sonuca göre daha sonraki tedavi veya takip kriterleri belirlenir. |
|
![]() |
Merhaba hocam, Ben gazetede sizin bir haberinizi okudum buradan kaynaklanarak size yazıyorum. Ben evleneli tam bir yıl oldu. Benim adetim düzensizdi, doktora gittim. Bende kist olduğunu söyledi. Bunun da doğum kontrol hapı ile tedavi edileceğini söyledi. 2 aydır kullanıyorum. Siz de yazınızda 35 yaş altındakilerin DKH (doğum kontrol hapı) kullandıkları sürece kanser riski artar diyorsunuz, beni aydınlatırsanız memnun olurum. Saygılar. Rumuz: Sema |
![]() |
Sayın Sema hanım, Bir kadında kanserin gelişmesi çeşitli faktörlere bağlıdır. Bunlardan bir tanesi hormon etkisidir. Doğum kontrol hapı (DKH) hormon ilacı olduğu için kanser riskini arttırabilir mi? Bu soruya yanıt veren önemli bir çalışma yayınlanmıştır. Bu çalışmada 20-34 yaş arasındaki kadınlar 25-54 yaş arası kadınlarla karşılaştırılmıştır. Çalışmada 1990-1992 arasında meme kanseri tanısı koyulan 2,202 kadınla, meme kanseri olmayan 2,209 kadının değerlendirmesi yapılmıştır. Meme kanseri riskinin 20-34 yaşlar arasında en az 6 ay DKH kullananlarda daha fazla olduğu saptanmıştır. Riskin özellikle DKH kullanımından sonraki 5 yılda olduğu bulunmuştur. 35 yaşın üzerindeki kadınlarda ve uzun süre ile doğum kontrol hapı kullananlarda ise riskteki artışın az olduğu görülmüştür.
53,297 meme kanserli ve 100,239 meme kanseri olmayan kadında yapılan değerlendirmede ise yakın zamanda veya halen doğum kontrol hapı kullananlarda meme kanseri riskinde az düzeyde bir artış olduğu gösterilmiştir. Ancak DKH kesildikten 10 yıl veya daha sonra risk hiç DKH kullanmamış kişilerle aynı düzeye inmektedir. İlginç bir bulgu ise DKH kullanmış olup 10 yıl veya daha fazla süre DKH kullanmayanlarda, hiç DKH kullanmayanlara göre meme kanserinin daha erken evrede yakalanmasıdır. 10 yıldan sonra meme kanseri riskinin düşmesi aile riskinden, DKH dozu ve hormon tipinden etkilenmemektedir. İlginç bir diğer bulgu da 20 yaşından önce DKH kullanıldığı takdirde meme kanseri riskinin hep yüksek kalmasıdır.
Yayınlanan diğer bir çalışmada da DKH kullanımının 35-64 yaşlarındaki kişilerdeki meme kanseri riskini etkileme düzeyi araştırılmıştır. 4,575 meme kanserli ve 4,682 meme kanseri olmayan kadında yapılan bu çalışmada, halen veya yakın geçmişte DKH kullanan 35 ile 64 yaş arasındaki kadınlarda meme kanseri riskinin artmadığı görülmüştür. Uzun süre DKH kullanımının, 20 yaş öncesi kullanımının, daha yüksek estrojen kullanımının ve ailede meme kanseri hikayesi olanlarda DKH kullanımının meme kanseri riskini arttırmadığı öne sürülmüştür.
Diğer taraftan DKH kullanımının rahim ve yumurtalık kanseri riskini azalttığı bilinmektedir. Bu etki bir yıl ve üzerinde kullanımda olmaktadır. Kullanma süresi ne kadar uzun olursa riskteki azalma o kadar fazla olmaktadır. Bir yıl DKH kullananlarda yumurtalık kanseri riski % 10 - 12 , beş yıl kullananlarda ise yumurtalık kanseri riski % 50 azalmaktadır. Rahim ve yumurtalık kanserindeki azaltıcı etki tüm kullanılan DKH haplarında hem estrojen hem de progesteron olduğu takdirde bulunmaktadır. Önce estrojenin daha sonra estrojen-progesteron içeren hapın kullanıldığı durumlarda ise bu etki olmamaktadır.
DKH nın 10 yıl ve üzerinde kullanımının rahim ağzı kanserine neden olduğu öne sürülmüştür. 12,531 kadında yapılan araştırmada DKH kullanımı kesildiği takdirde bu riskin azaldığı görülmüştür. Hangi kadınlarda riskin devam ettiği tam olarak bilinmemektedir. DKH kullanımının çok nadir olan karaciğer tümörüne de neden olabileceği belirtilmiştir.
Tüm bu bulgular ışığında sizin yumurtalıkta kist nedeniyle DKH kullanmanızın meme kanseri riskinde az oranda bir artmaya neden olabileceğini yukarıda belirttiğim çalışma sonucuna göre söyleyebilirim. Ancak bu risk 6 ay ve üzerinde kullanıldığı takdirde var. Diğer taraftan 1 yıl ve üzerinde kullanımında yumurtalık ve rahim kanseri riskini azalttığını da unutmamanız gerekir. Endişelenmemenizi ve doktorunuzun önerilerine uymanızı tavsiye ederim. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Türkiye’de kanserlerin görülme oranları nasıl? Bu konuda istatistiksel bir bilgi var mı? Türkiye’de en çok görülen kanser tipi hangisi? Bunlardan erken tanısı mümkün olan kanserler hangileri? Murat Gelir |
![]() |
Sayın Murat bey, Sağlık Bakanlığının yayınlanmış olan ve kanserlerin görülme yüzdelerini bildiren istatistiksel verileri var. Türkiye’de kanser bildirimi zorunlu olmasına karşılık bir çok hastane ve kanser merkezi bu konuda yeterli duyarlılığı göstermemektedir. Bu nedenle de istatistiksel veriler beklenenin altında hasta gruplarını içermektedir. 1999 yılında 25.942 bildirilen kanser vakası (?) vardır. Buna göre, kanser kalp hastalıklarından sonra ikinci sıklıkta görülmektedir. Türkiye’de bölgelere göre kanserlerin görülme oranları şöyledir: Ege % 22, İç Anadolu % 18, Doğu Anadolu % 14, Marmara % 13, Karadeniz % 13, Akdeniz % 13, Güneydoğu Anadolu % 7. Erkeklerde; akciğer, mide, lenfoma (lenf bezi tümörü), larenks (gırtlak), kan kanseri, kadınlarda ise meme, idrar yolları ve üreme organları, mide, akciğer, kan kanseri en fazla görülmüştür. Yaklaşık 16 bin erkek ve 9 bin kadın kanserli hastanın istatistikleri yayınlanmıştır. Bu sonuca göre erkeklerde yüz binde 48 kişide kanser görülmektedir. Erkeklerde birinci sırada akciğer kanseri gelmektedir (tüm erkek kanserli hastaların % 29.4’ü). Diğer kanser tipleri ise sırası ile şu şekildedir: mide % 8.2, mesane (idrar kesesi) % 7.3, larenks (gırtlak) % 5.6, deri % 5, prostat % 5.2, kemik iliği % 3.6, kalın barsak % 3.5, beyin % 3.4, rektum % 2.8 ve diğerleri % 26sını oluşturmaktadır. Kadınlarda ise yüz binde 30 kadında kanser görülmektedir. Meme kanseri birinci sıklıktadır (% 24.1). Mide % 7, yumurtalık % 5.6, deri % 6.9, kalın bağırsak % 4.2, akciğer % 4.1, kemik iliği % 3.9, rektum % 3.8, beyin % 3.5, rahim ağzı (serviks) % 3.1 ve diğerleri % 33.4 ünü oluşturmaktadır. Bu sonuçlar dünya istatistikleri ile bazı kanser tipleri yönünden benzerlik göstermemekle birlikte kanserler arasındaki görülme oranları yönünden fikir vermektedir. Türkiye’de daha doğru epidemiyolojik çalışmalar yapılmalıdır. Ülkemizde 100.000’de 15.8’lik oranı ile görülme sıklığı en fazla olan kanser türü akciğer kanseridir. Erkeklerde en sık görülen kanser olmasına karşılık sıklığı kadınlarda da giderek artmaktadır. On yıllık dönemde erkeklerde % 14.3’lük artışa karşılık, kadınlarda % 81 artış olmuştur. Bunun en önemli nedeni kadınlarda sigara içilme oranlarının artmasıdır. Bugünkü önerilen tarama yöntemlerine göre erken tanısı mümkün olan hastalıklar: meme kanseri, bağırsak kanseri, prostat kanseri, deri kanseri ve rahim ağzı (seviks) kanseridir. Diğer kanser tiplerinde henüz net bir tarama yöntemi yoktur. Ancak lenf bezi tümörü, erkeklerde testis tümörü gibi hastalıklarda kişilerin kendi kendilerini muayene ederek hastalıkları erken dönemde fark etmeleri mümkün olabilir. Kalıtsal kanser geçme olasılığı olan kişilerde ise tarama yöntemleri farklıdır. Bu kişilerde birçok kanser tipi için tarama yapılabilmektedir. Bu konuda hekimlerinden bilgi almadırlar. En sık görülen kanser tipi olan akciğer kanserinde ise korunma çok önemlidir (tütün ürünlerini kullanmayarak). Akciğer kanserinde riskli olan grupların düşük radyasyonlu radyolojik inceleme metodu ile taranması önerilse de bu yaklaşım henüz standart hale gelmemiştir. |
|
![]() |
Sayın hocam, 2-3 aydır kanser ve tedavisi ile ilgili pek çok soruya cevap verdiniz. Size teşekkür ederim fakat merak ettiğim bir soru var: Kanseri tedavi etmek mümkün müdür? Rumuz: merak |
![]() |
Sayın okurumuz, Dünyada kanser tanısı konan pek çok insan bu hastalıktan iyileşmiştir. Kanser tanısı ne kadar erken konulursa hastanın da bu hastalıktan iyileşme şansı o kadar yüksektir. Yani kanserin erken teşhisi bu hastalığa karşı olan şavaşın kazanılmasında önemli bir unsurdur. Önemli olan daha önce yazdığım kanser tarama testlerine karşı insanlarımızın duyarlı olmasıdır. Hastalık belirtileri olmadan insanlar 20 yaşından başlayalarak kendi kendine meme muayenisi, testis muayenesi ve cilt muayenesini yapmalıdır. 40 yaşından itibaren mammografi veya 50 yaşından itibaren kolonoskopi yaptırmalıdır. Maalesef halkımız bu erken tarama testleri konusunda duyarlı olmamakla birlikte, ancak kansere ilişkin belirti ve bulgular ortaya çıktığında hekime başvurmakta veya korktukları için başvuruyu geciktirmektedir. Bu da kanser tanısını gecikmesine ve tedavi şansının azalmasına neden olmaktadır. Böylece kanserle şavaşta gücümüz azalmaktadır. “Kanserden korkmamalı geç kalmaktan korkulmalıdır”. |
|
![]() |
Sayın hocam, Ben iki sene önce göğüs kanseri ameliyatı oldum. Doktorum et ve yumurtanın, dahası mandıra ürünlerinin yasak olduğunu belirtti ve vejeteryan beslenme önerdi. Ben aminoasitleri alamadığımı düşünüyorum. Aminoasit tamamlayıcısı almanın kanseri tetiklemesi mümkün müdür? İleride menopoza girince bitkisel östrojen kullanabilir miyim. Örneğin Çinlilere ait bir madde? Yaşım 34. Saygılarımla. Lara |
![]() |
Sayın Lara hanım, Meme kanseri nedeni ile çok sıkı bir vejeteryan diyete girmek uygun bir öneri değil. Aminoasitleri doğal besinlerle almanız daha doğru. Bu nedenle belirli düzeyde protein içeren besinleri de yemeniz doğru olur. Az yağlı yemek, katı yağları az tüketmek, sebze-meyve ağırlıklı beslenmek, beyaz eti tercih etmek bazı öneriler olabilir. Aminoasit tamamlayıcısı alımının kanseri tetiklediğini gösteren çok önemli bir bilimsel veri yok. Buna karşılık özellikle bazı aminoasitlerin dışarıdan verilmesinin bazı kanser tiplerinde hasta lehine olumlu sonuçlar doğurduğu yayınlanmıştır. Meme kanseri nedeni ile tedavi edilmiş olan kadınlarda menopozda hormon kullanmalarının meme kanserinin seyri üzerindeki etkisi bilinmemektedir. Ancak özellikle tümör reseptörleri pozitif olan kadınların meme kanseri tedavisinden sonra 5 yıl geçse bile hormon tedavisi kullanmaları uygun değildir. Hormon tedavisi almadan önce mutlaka hekime danışmaları gerekmektedir. Bu kadınlarda genellikle hormon dışı tedavi yöntemleri kullanılabilir. Sigara içmemek, düzenli egzersiz yapmak, ve sağlıklı bir beslenme ile kadınlar menopoza bağlı yan etkileri azaltabilirler. Kalsiyum, vitamin D kullanımı kemikte osteoporoz olmasını önleyebilir. Diğer ilaçlar da bu amaçla kullanılabilir (alendronate, raloxifene, risodronate). Paratiroid hormon diğer bir seçenek olabilir. Bazı kadınlar ise östrojenden zengin besinleri (soya ürünleri, bazı meyve ve sebzeleri) kullanmaktadır. Kremler, herbal ürünler, vitamin E ve B kompleksleri diğer alternatifler olmaktadır. Ancak bu yöntemlerin yarar ve zararları net olarak bilinmemektedir. Bitkilerin veya alternatif tıp yöntemlerinin menopoz semptomlarını önlemede kullanılmaları 2 yıl ve altında olmalıdır. Daha uzun kullanımlarının etkileri belirsizdir. Bazı bitkiler hafif östrojenik aktivitesi olan maddeler yapmaktadır. Bunlara “fitoöstrojenler” denmektedir. Soya ve izoflavonlar bunlara en önemli örneklerdir. Bunlar sıcak basmaları için 2 yıl ve altında kullanılabilir. Ancak bu bileşikler östrojen ile etkileştiği için östrojen reseptörü pozitif olan meme kanserli kadınlarda zararlı olabilirler. Çinlilere ait olan Dong Quai’nin kadınlarda adeti düzenlediği, rahmi kuvvetlendirdiği söylenir. Kan üzerinde de bazı etkileri olduğu belirtilir. Östrojenik aktivitesi vardır. Bu madde sıcak basmalarını önlemede denenmiştir. Ancak bu madde zehirlidir. Kanamalara yol açabilir ve diğer pıhtılaşmayı önleyen ilaçlar ile etkileşebilir. Güneşe bağlı deri kanseri riskini arttırır. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Ben 22 yaşında bir kadınım. İki yıldır doğum kontrol hapı kullanıyorum. Bu bende kanser riskini arttırır mı? Aysel Gürbüz |
![]() |
Sayın Aysel hanım, Doğum kontrol hapı (DKH) kullanmaya devam eden 35 yaş altı kişilerde meme kanseri riskinin arttığı bildirilmiştir. Buna karşılık DKH kullanımı yumurtalık kanseri riskini azaltmaktadır. Uzun süreli kullanımı rahim ağzı kanseri riskini de arttırabilmektedir. Yine karaciğerde tümör oluşumuna yol açtığını öne süren çalışmalar vardır. 20-34 yaş arası kadınlarda en az 6 ay süre ile DKH kullanımı meme kanseri riski artmaktadır. DKH na bağlı risk artışı özellikle ilk 5 yıl içinde vardır. Buna karşılık 35 yaş üstünde ve daha uzun süreli DKH kullananlarda risk düşmektedir. DKH kullanımından 10 yıl veya daha fazla süre geçtikten sonra meme kanserindeki risk DKH kullanmayanlarla aynı düzeye gelmektedir. Buna karşılık 20 yaşından önce DKH kullanmaya başlayanlarda riskteki artış devam etmekte ve düşmemektedir. Bu bulgulara rağmen başka bir çalışmada DKH kullanımının meme kanseri riskini arttırmadığı rapor edilmiştir. Buna karşılık, çalışmalar DKH kullanımının yumurtalık kanseri riskini azalttığını rapor etmiştir. 1 yıl kullanımda risk % 10-12 azalmakta, 5 yıl kullanımda ise % 50 azalmaktadır. DKH kullanımı rahim kanseri riskini de azaltmaktadır. DKH kullanımı uzun olanlarda riskteki azalma daha fazla olmaktadır. Ancak bu azalmalar östrojen ve progesteronun birlikte bulunduğu DKH ile olmaktadır. 10 yıldan fazla DKH kullanımının rahim ağzı kanserinde (serviks) ise artmaya neden olduğu öne sürülmektedir. Bu risk DKH kesilince düşmektedir. Bu konuda daha fazla çalışmaya gerek vardır. Diğer bir görüş de DKH nin karaciğerde kansere neden olabileceğidir. Ancak bu durum çok nadirdir. Karaciğerde iyi huylu tümör oluşumuna (karaciğer adenomu) neden olduğu öne sürülmektedir. Bu tümörlerin yayılma özelliği yoktur. Ancak yırtılabilirler ve karın içine kanayabilirler. Tarama ile risk azaltılabilir: Riski azaltmak için 40-69 yaş arasında kadınların yılda bir meme muayenesi yaptırmaları ve mamografi çektirmeleri gerekir. Rahim ağzı kanseri için Pap yayması yapılmalıdır. Cinsel olarak aktif olan kadınların veya 21 yaşından sonraki kadınların yaptırmaları gerekir. |
|
![]() |
Sayın Hocam, 55 yaşındayım, 5 yıldır adet görmüyorum. Menopoz bulguları nedeni ile sadece östrojen alıyorum? Östrojen-progesteron içeren haplar daha mı iyi? Nimet Kibar |
![]() |
Sayın Nimet hanım, Sorunuzun yanıtını henüz bilim dünyası kesin olarak verememektedir. Mensturasyonu kesilen (adet görmeyen) kadınlarda hormon tedavisinin yarar ve zararını gösteren en önemli bilgiyi 50 ile 79 yaşlar arasında 16 bin sağlıklı kadında yapılan araştırma vermiştir. Bu araştırmada kadınların yarısı hormon tedavisi kullanmış diğer yarısı ise plasebo (içinde hormon içermeyen hap) kullanmış. “Östrojen ve progesteron” içeren hormon kullanan kadınlarda zararın yararından fazla olması nedeni ile çalışma erken sonuçlandırılmıştır. Östrojen ve progesteron içeren hapın kullanımı ile meme kanseri, kalp hastalığı, inme, ve kanda pıhtılaşmanın arttığı gösterilmiştir. Buna karşılık bu hormonları kullananlarda daha az bağırsak kanseri ve kalça kırığı görülmüştür. Diğer bir bulgu da 65 yaş ve üstündeki kadınlarda östrojen ve progesteronun birlikte kullanımının demans (bunama) riskini iki kat arttırmasıdır. Bu hormonları kullananlarda zihinsel fonksiyonların azaldığı görülmüştür. Bu çalışma sonuçları kadınların yaşam kalitesi yönünden de değerlendirilmiştir. 50-79 yaş arasındaki kadınlarda zindelik, zihinsel sağlık, depresyon bulguları, cinsel fonksiyonlar yönünden hormon kullanımının bir yarar sağlamadığı gösterilmiştir. Buna karşılık sadece östrojen kullanan kadınlarda elde edilen yarar ve zarar düzeyleri bilinmemektedir. Bu konu halen araştırılmaktadır. Sadece östrojen içeren hormon kullanmanız bugünkü bilgilerimize göre uygun olabilir. Östrojenin tek başına kullanımında meme kanseri riskine ek olarak, rahim kanseri riskinin de arttığı unutulmamalıdır. Kadın-doğum muayenesi, meme muayenesi ve mamografik incelemenin mutlaka yapılması gerekmektedir. |
|
![]() |
Hocam, Annem bir sene önce eşinden boşandı. Daha sonra psikolojisi bozuldu. 4 ay önce anneme kanser teşhisi koyuldu. Annemin üzüntüsü kansere neden olmuş olabilir mi? Ayhan Kır |
![]() |
Sayın Ayhan Kır Buna benzer bir soruyu daha önce de yanıtlamıştım. Stresin veya yaşanan derin bir üzüntü veya travmanın kansere neden olabileceği bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Buna karşılık stres nedeni ile vücuttaki hormonların düzeyleri değişmektedir, bağışıklık sistemi olumsuz olarak etkilenmektedir. Bunun da mikrobik hastalıklar, kanser gibi hastalıklara yol açabileceği öne sürülmektedir. Bazı çalışmalar çok sevdiği yakınını kaybeden kişilerin daha erken yaşta öldüğünü göstermiştir. Buna kansere bağlı ölümler de dahildir. Ancak kanserin oluşma süreci 2-30 yıl arasında değişir, bu da yakın zamanda olan kaybın kansere yol açarak ölüme neden olduğu fikrinin kuşkulu olduğunu düşündürmektedir. Meme kanseri ile yaşanan stresler arasındaki ilişki bir çok çalışmada araştırılmıştır. Bazı çalışmalar kanser tanısından yıllar önce bu hastalarda daha fazla oranda psikolojik stres yaşandığını göstermiştir. Ancak hiçbir çalışma direk bir ilişki olduğunu kanıtlamamaktadır. Amerika’da tamamlanmış olan bir çalışmada, çok sevdiği yakınının kaybedilmesi veya boşanma nedeni ile oluşan stresin meme kanseri sıklığını arttırmadığı gösterilmiştir. Önemli bir konu da kanser tanısı koyulan kişide stres, üzüntü gibi faktörlerin hastalığın seyrini değiştirip değiştirmediğidir. Stres ve üzüntünün bağışıklık sistemini etkilediği bilinmektedir. Acaba stres azaltılırsa bağışıklık sistemi güçlendirilip kanserin tedavisinde daha başarılı olunabilir mi? Bu sorunun yanıtı bugün için bilinmemektedir. Bu sorunun yanıtını araştıran bir çalışma Amerika’da devam etmektedir. Tüm bu yetersiz bilimsel verilere rağmen stres kontrolünün diğer birçok sağlık sorunları açısından önemli olduğu bilinmektedir. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Kanserden korunmada özellikle yararlı olduğu düşünülen besinler nelerdir. Murat Kaya |
![]() |
Sayın Murat bey, Yapılan bilimsel çalışmalara göre içeriğinde “flavon”, “beta karoten, “sülfan” içeren besinlerin kansere karşı koruyucu etkiye sahip olduğu vurgulanmıştır. Havuç: İçinde bulunan zengin beta karoten depolarıyla hücrenin DNA hasarının oluşmasını önlemektedir. Kansere karşı vücudun direncini arttırmaktadır. Kara üzüm: Kara üzümün içinde flavon vardır bu da hücrenin DNA hasarını önler. Ancak kara üzün çekirdeği ve kabuğu ile yenilmelidir. Domates: Domatesin içinde bulunan “laykopen” ve “selenyum” prostat, meme, kalın barsak ve mide kanserlerinin tedavisinde faydalıdır. Selenyum prostat kanserini %40 azaltmakta ve rahim ağzı, mide, ağız ve baş-boyun kanserlerinin tedavisinde etkili bir maddedir. Bazı çalışmalar meme, rahim ağzı, akciğer, prostat, gastrointestinal kanserlerinin önlenmesinde domates yenmesinin etkili olduğunu ifade ederken, bazıları etkili olmadığını ifade etmektedir. Bu yöndeki sonuçlar tam olarak tanımlanamamıştır. C vitamini: Kanseri önler ve savunma sistemini güçlendirir. C vitamininden zengin besinler alınmalıdır. Örneğin portakal, mandalina, limon, kivi gibi. Kayısı ve semiz otu: Omega 3 maddesinden zengin oldukları için meme, prostat ve kalın barsak kanserinde faydalıdır. Brokoli: Kanserden korunmadaki etkisi bilimsel olarak ispatlanmıştır. Yeşil çay: Mide, meme, kalın barsak kanserlerinden koruduğu bazı çalışmalarda gösterilmiştir, fakat bu sonuç başka çalışmalarda gösterilememiştir, ancak koruyucu etki gösterebilmesi için büyük miktarda (günde birkaç bardak) tüketilmelidir. Sarımsak: Düzenli olarak sarımsak yemenin kanseri önleyip önlemediği tam olarak tanımlanamamıştır daha geniş çalışmalar yapılmalıdır. Soya fasulyesi: Soya fasulyesinin meme, rahim, kalın barsak kanseri gelişimini önleyip önlemediğini göstermek için yapılan çalışma sonuçları oldukça tartışmalıdır. Birileri önler derken, diğerleri önlemez demektedir, hatta soya fasulyesindeki bitkisel östrojenin meme ve endometriyum kanseri gelişme risikini arttırabileceği de ifade edilmektedir. Başka çalışmalar da bitkisel östrojen varlığının prostat kanserinin tedavisinde yararlı olabileceğini ifade etmektedir. Soya fasulyesinde bulunan isoflavonun laboratuar ve hayvansal çalışmalarda yeni kan damarlarının gelişimini engelleyerek ve kanser hücresinin ölümüne neden olarak antikanser etkiyi arttıracağı bulunmuştur. |
|
![]() |
Sayın hocam, Alkolün kanser riskini arttırdığını belirtiyorsunuz. Günde ne kadar alkol alabiliriz? Kahve kansere neden olabilir mi? Ayşe Genç |
![]() |
Sayın Ayşe hanım, Alkol ağız, ağız boşluğu, yemek borusu, karaciğer ve meme kanserlerinin gelişme riskini arttırır. Alkol kullanan kişiler kanserden korunmak için alkol alımını erkekler 2 içeceğe kadınlar ise 1 içeceğe sınırlamalıdır. Farklı içeceklerin 1 kadeh birimine baktığımızda birada 1 kadeh = 328 gram, şarapta 140 gram, veya 800 alkolde 210 gram gibi. Alkol ve sigaranın birlikte kullanımı ise tek başlarına kullanımdan riski daha fazla arttırıyor. Düzenli olarak haftada birkaç kez alkol kullanımı kadınlarda meme kanseri gelişme riskini arttırır. Meme kanseri gelişme riski yüksek olan kadınlar hiç alkol kullanmamalıdır. Kahvede bulunan kafein bazı kadınlarda fibrokistlerin (iyi huylu meme hastalığı) gelişme riskini arttırır, fakat meme kanserine veya başka bir kanser türüne neden olduğu gösterilememiştir. Geçmişte kahve ve pankreas kanseri arasında ilişki olduğu ileri sürülmüştür, fakat bu sonuç başka çalışma sonuçları ile desteklenmemiştir. |
|
![]() |
Sayın hocam, Antioksidanların ve beta karoten alımının kanserle ilişkisi nedir? Sevil Koray |
![]() |
Sayın Sevil hanım, Meyve ve sebzelerde bulunan bazı besin maddelerinin normal vücut metabolizması sonucunda meydana gelen doku hasarına karşı vücudu koruduğu görülmüştür. Antioksidanlar vitamin C, vitamin E, seleniyum, karotenler ve pek çok bitkisel maddelerdir. Araştırmalar antioksidandan zengin meyve ve sebzeleri tüketen insanlarda bazı kanser türlerinin daha az görüldüğünü göstermiştir. Halen devam eden ve antioksidan takviyeleri ile kanser arasındaki ilişkiyi araştıran klinik çalışma sonuçları vitamin desteklerinin kanseri azalttığını gösterememiştir. Bu nedenle kanser riskini azaltmak için vitamin desteği kullanmaktan ziyade, vitaminleri doğal yoldan yani besinlerle alarak kendimizi kanserden korumaya çalışmak daha doğrudur. Kimyasal olarak vitamin A ile ilişkilendirilen bir antioksidan olan beta karoten sebze ve meyvelerde bulunduğundan dolayı ve meyve ve sebze tüketmek kanser riskini azalttığından dolayı yüksek doz beta karoten desteği almak kanser riskini azaltabileceği düşünülmektedir. Bu yönde yapılan önemli üç çalışmanın sonuçlarına baktığımızda akciğer kanserinin ve diğer kanserlerin riskini azaltmaya yönelik verilen yüksek doz beta karotenin iki çalışmada sigara kullananlarda beta karoten desteğinin akciğer kanseri riskini arttırdığını belirlerken, üçüncü çalışmada beta karoten desteğinin ne yararı ne de zararı ispatlanamamıştır. Buna dayanarak beta karoten içeren sebze ve meyveleri yemek kanseri önlemede yararlı olabilir, fakat özellikle sigara kullanıcıları için yüksek doz beta karoten destekleri açıkça zararlı olabilir. |
|
![]() |
Sayın hocam, Daha az yağlı, kolesterollü yiyeceklerin kanser gelişme riskini azalttığı söyleniyor. Bu balık yağı için de geçerli mi? Kanserden korunmak için kalsiyum kullanalım mı? Feride Çağ |
![]() |
Sayın Feride hanım, Kolesterol et, yumurta ve hayvansal yağlarda vardır. Bugün kolesterolün kanser riskini arttırıp arttırmadığına ilişkin çok az bilgi var. Genellikle hayvansal kaynaklarla beslenen insanlarda meydana gelen kanserlerin riskini artırdığı ileri sürülmektedir. Kandaki kolesterol düzeyini düşürmenin kalp hastalıklarının gelişme riskini azalttığını biliyoruz, ama kandaki kolesterolü düşürmenin kanseri nasıl etkilediğini bilmiyoruz, buna ilişkin bildiğimiz önemli araştırma sonuçları yok. Buna karşılık yapılan bir çalışmada kolesterolü düşüren ilaç kullanımının barsak kanseri riskini azalttığı öne sürülmüştür. Yağdan zengin beslenmek aşırı şişmanlığa neden olur, bu da kanser gelişme riskini arttırabilir. Buna karşılık omega-3 yağ asidini içeren yağlar kanser riskini azaltır. Balık omega-3 yağ asitlerinden zengin bir kaynaktır. Hayvan çalışmaları bu yağ asitlerinin kanser oluşumunu baskıladığını göstermiştir, bu kural insanlarda da geçerli olabilir. Çalışma sonuçları daha bu ilişkiyi gösterememiştir. Bazı çalışmalar kalsiyumdan zengin besinlerin kalın barsak/makat kanserlerinin gelişme riskini azalttığını ve beslenmemizi kalsiyumla desteklemek kalın barsak/makat adenomlarının oluşumunu hafif derecede azalttığını düşündürmektedir. Buna ek olarak özellikle destek olarak alınan fazla miktarda kalsiyum kullanımının prostat kanserini arttırdığı bilinmektedir. Buna dayanarak hem kadın hem de erkekler fazla miktarda kalsiyum kullanmamalı, besinlerden günlük olarak vücudun ihtiyacı olan kalsiyumu almalıdırlar. 19-50 yaşları arasında olan insanlar günlük 1000 mgr., 50 yaşın üstünde olanlar da 1200 mgr. kalsiyum almalıdır. Kalsiyum almak zorunda kalanlar ise kalsiyumu rasgele değil mutlaka hekimine danışarak kullanmalıdır. |
|
![]() |
Sayın hocam, Besin katkı maddeleri kansere neden olur mu? Filiz Kurul |
![]() |
Sayın Filiz hanım, Besinin rengini ve tadını korumak için pek çok madde eklenmektedir. Besin katkı maddeleri genellikle besinlerde çok az miktarda bulunur ve bu düzeyde kullanılan katkı maddelerin kansere neden olduğunu gösteren veriler yoktur. Buna karşılık uzun süre dayanıklılığının sağlanması için salam ve sosise nitratlar eklenmektedir. Midede kanserojenik nitrosamine dönüşen nitratlar mide kanseri riskini arttırmaktadır. |
|
![]() |
Sayın hocam, Mesleğim gereği sürekli cep telefonu kullanmaktayım. Cep telefonları kansere neden olur mu? Kerim Gür |
![]() |
Sayın Kerim bey, Cep telefonunun kansere neden olduğunu söylemek oldukça zor, çünkü cep telefonlarının insanlar tarafından yaygın kullanım süresi cep telefonlarının sağlığa etkisini değerlendirmek için daha yeterli değil. Bununla birlikte son dönemde yayınlanan ve beyin kanseri olan ve olmayan hastalarda cep telefonu kullanımını karşılaştıran üç araştırma var. Bunlardan elde edilen sonuçlar benzer. Bu çalışmalarda ilk olarak beyin kanseri olan hastaların ve beyin kanseri olmayan hastaların cep telefonu kullanım yoğunluğunun farklı olmadığı belirlenmiştir. İkinci olarak kullanım yoğunluğu ile beyin kanseri arasında herhangi bir ilişki saptanamamıştır ve üçüncü olarak da çalışmalar beyin kanserinin geliştiği bölge ile telefonun kullanıldığı bölge arasında önemli bir ilişki belirlenememiştir. Bugün belki cep telefonlarının bu bilgiye dayanarak beyin kanserlerine neden olmadığını ifade edebiliriz, fakat elimizde olan bilgilerin cep telefonlarının kesin olarak güveli olduğunu veya güvenli olmadığını gösteren bilgiler değil. Bu nedenle gelecek çalışma sonuçlarını beklemekte yarar var. Almanya’da yapılan küçük bir çalışmada araç telefonu kullanımının uveal melanom (göz kanserinin nadir bir şekli) riskini arttırdığını belirlemiştir. Fakat bu sonucu destekleyen başka bir çalışma sonucu yoktur. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Cep telefonunun tümör yaptığına dair haber okudum, bu konuda ne diyorsunuz. Melek Keser |
![]() |
Sayın Melek hanım, Cep telefonlarının yan etkilerinin neler olduğunun kesin olarak anlaşılabilmesi için daha uzun yıllar gerekmektedir. İsveç’den yeni yayınlanan bir çalışmada 10 yıl veya daha uzun süre cep telefonu kullanan kişilerde duyu sinirinde iyi karakterde olan bir tümör oluşumunun arttığı yayınlandı. Risk telefonun kullanıldığı kulaktaki sinirde daha fazla bulunmuş. 10 yıldan az kullananlarda ise riskte bir artış saptanmamış. Çalışmada 150 tümörlü hasta ile 600 sağlıklı kişi karşılaştırılmış. Akustik nöroma tümörünün cep telefonunu 10 yıldan fazla kullananlarda iki kat arttığı belirtilmiş. Ancak daha önce yapılan üç büyük çalışmada cep telefonunun tümör yaptığına dair bir bulgu elde edilemedi. Bu nedenle bu konuda kesin bir sonuca varmak henüz çok erken. Gelecek yıllarda çalışma sonuçları bu konuda daha değerli bilgiler verecektir. Ancak elimizdeki bilgilerin yetersizliği nedeni ile cep telefonlarının özellikle küçük çocuklar tarafından kullanılmaması uygun olabilir. |
|
![]() |
Sayın Hocam, 22 yaşındayım. Ben yılda bir iki tane sigara içiyorum. Bu bende her hangi bir risk oluşturur mu? Can Kale |
![]() |
Sayın Kale, Yılda bir iki tane sigaranın insan sağlığına ne düzeyde olumsuz etki yaptığını belirlemek çok zor. Ancak sigara içenlerde kalp hastalığı ve kanser riskinin arttığı kesin olarak bilinmekte. Buna rağmen dünyada milyonlarca insan sigara içmeye devam etmekte. Hücre kültürü (hücrelerin laboratuar koşullarında kullanıldığı deneyler) çalışmaları sadece bir kez sigara dumanı ile karşılaşmanın bile DNA yapısında bozukluğa neden olduğunu göstermektedir (DNA hücre çekirdeğinde yer alır ve canlı organizmanın oluşmasını sağlayan şifreleri.içerir). DNA’daki bu bozukluklar kalp hastalıkları ve kanser hastalığının gelişimine neden olan ilk basamağı oluşturur. Zaman içinde yeni bozuklukların eklenmesi ile kanser meydana gelir. Bugün sigara içmeyi sürdüren ve sigarayı bırakamayan kişiler için DNA’da bozulmaya neden olmayan sigara yapılması için deneysel çalışmalar yapılmaktadır. Bu başarılırsa kanser ve kalp hastalığı sıklığında önemli oranda azalma sağlanabilir. Sadece sigara içmenin değil, sigara içilen ortamda bulunmanın da DNA yapısında bozulmaya neden olabileceği unutulmamalıdır. |
|
![]() |
Sayın hocam, Kanserden korunmak için beslenmede nelere dikkat etmemiz gerektiğini özetler misiniz? Teşekkür ederim. Kemal Görür |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() |
Sayın Kemal bey, Beslenmede dikkat edilmesi gereken noktalar şu şekilde özetlenebilir: 1-Beslenmenin sürdürülmesi
2-Vücut ağırlığının sürdürülmesi
3-Fiziksel aktivitenin sürdürülmesi
4- Sebze ve meyveler
5- Diğer bitkisel gıdalar
6-Alkol içimi
7-Et
8-Hayvansal ve sıvı yağlar
9-Tuz ve tuzlu gıdalar
10-Saklanmış gıdalar
11-Muhafaza
12-Katkı maddeleri
13-Besin Hazırlığı
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
![]() |
Sayın Hocam, Çevre kirliliğinin kanser nedeni olduğu söylenmekte. Biz fabrikaların civarında oturmaktayız. Çevre kirliliği ne düzeyde bir kanser nedenidir? Ali Kocabaş |
![]() |
Sayın Ali bey, Çevrenin kanser oluşumu üzerindeki etkisi kanserli vakaların yaklaşık % 80-90 nında bulunmaktadır. Çevresel faktörlerin içinde hava, su, topraktaki maddeler, radyasyon, mikrobik hastalıklar, diyet, alkol ve tütün yer almaktadır. Kanserin en önemli nedeninin çevresel olması düşüncesi göç etmiş insanlar üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilmiştir. Amerika’ya göç eden kişilerde yıllar içinde kanser sıklığı kendi ülkelerinde görülen oranlarda değil, Amerika’da görülen oranlarda saptanmıştır. Bu da genetik faktörlerden çok çevresel faktörlerin önemli rol oynadığını göstermiştir. Çünkü genetik değişiklikler birçok nesilden sonra meydana gelebilmektedir. Buna karşılık göç eden kişilerdeki kanser görülme sıklığındaki değişiklik daha erken olmaktadır. Sizin durumunuzda ise fabrika atıklarının ve bacalardan çıkan zehirli gazların kanserojen olma olasılığı olabilir. Hava ve sudaki maddelerin gelecekte kansere nedeni olarak daha ön planlara geçmesi beklenmektedir. Bugün için bu maddelerin kansere bağlı ölümlerin % 5inden azından sorumlu olduğu kabul edilmektedir. Üretilen maddeye bağlı olarak fabrika bacalarından çıkan zehirli gazların olumsuz etkileri olabilir. Ama büyük oranda bu atık ürünlerle ilgili önlemler fabrikalar tarafından alınmaktadır. Bacalara takılan filtreler, atık sıvıların çevreye bulaşmasının önlenmesi en önemli önlemlerdendir. Bugün kansere kesin olarak neden olduğu bilinen arsenik, asbestos ve benzidinle temasın önlenmesi için dünyada önemli çalışmalar yapılmıştır ve bunda da büyük oranda başarılı olunmuştur. Bu maddelere bağlı kanser sıklığında azalma olmuştur. Yapılan çalışmalar tütünün %25-40, diyetin % 30-35 oranında kanser ölümüne neden olduğunu düşündürmektedir. Meslek hastalıklarının ise % 2-8, su, yiyecek ve havadaki maddelerin ise % 1-5 oranında kanser ölümüne neden olduğu bugünkü bilgilerimize göre kabul edilmektedir. |
|
![]() |
Sayın hocam, Sigara kullanan bir kişinin sigarayı bırakması onda kanser gelişme riskini azaltır mı? Semiha İnce |
![]() |
Sayın İnce, Sigara sadece kanserin değil kalp, solunum gibi pek çok hastalığın gelişmesine de katkıda bulunmaktadır. Sigara kullanımı özellikle akciğer kanserlerinin gelişmesinde oldukça önemli bir etkendir, yapılan çalışmalarda da sigaranın bırakılması ile akciğer kanserinin görülme sıklığının önemli ölçüde azalacağı ileri sürülmektedir. Örneğin, günde 1 paket sigara kullanan kadınlarda sigara kullanmayan insanlara kıyasla akciğer kanseri gelişme 10 kat daha fazla olduğu ve sigaranın bırakılması ile bu riskin ilk iki yıl içinde azalmaya başladığı bilinmektedir. Peki kanser gelişme riski sıfırlanır mı? Hayır, fakat kanser gelişme riski önemli ölçüde azalır. Eğer bir kadın 15 yıldan fazla günde 1 paket sigara kullandı ise, sigarayı bıraksa bile bu risk hala içmeyenlere kıyasla 2 kat fazladır. Erkeklere ise 20 yıl önce sigarayı bırakmış olsa bile bu risk 3.5 kat fazla. Kadın olup 1 paketten fazla sigara kullanıyorsanız ve 20 yıl öncesi sigarayı bıratıysanız kanser gelişme riski içmeyenlere kıyasla 4 kat fazladır. Kanser gelişme riski sigara bırakılsa bile hiç bir zaman sıfırlanmasa bile bu oran 32’den 4’e veya 13’ten 2’ye düşerek önemli ölçüde azalmaktadır. |
|
![]() |
Sayın hocam, Vejeteryan (etsiz) diyet ile beslenmek kanser gelişme riskini azaltır mı? Mine Akgün |
![]() |
Sayın Akgün, Vejeteryanlarda (et yemeyen insanlarda) genel populsyona kıyasla bazı kanser türlerinin azaldığı ifade edilse de, kanser gelişme riskinin azaltılmasında bu etkinin ne düzeyde olduğu tam olarak bilinmemektedir. İyi oluşturulmuş bir vejeteryan diyeti özellikle kalın barsak gibi bazı kanserlerin gelişme riskini azaltabilir, fakat kanserin gelişmesini önmek için sadece sebze ağırlıklı beslenmekten çok az miktarda et ve hayvansal kaynaklı ürünler tüketilmeli ve beslenmenizde sebze ve meyveden zengin besinlere yer vermelisiniz. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Ben hepatitis B virusu tasıyıcısıyım. Çünkü kanımda IgG negatif, “HBS Ag” pozitif çıktı. Karaciğer fonksiyonlarım normal bulundu. Size sormak istediklerim: Bu virusu taşıyan insan çok mu ve karaciğerde kansere neden olabilir mi? Semih Kol |
![]() |
Sayın Semih Bey, Dünyada yaklaşık 350 milyon insan bu hepatitis B virusunu (HBV-sarılık hastalığına neden olan mikroptur) taşımaktadır. Bir diğer virus da hepatitis C virusudur (HCV). Bu virus dünyada yaklaşık 170 milyon insanda bulunmaktadır. HBV ve HCV kan transfüzyonları ile, kirli enjektörlerle, korunmasız cinsel ilişki ile bulaşır. Anne HBV taşıyıcısı ise doğumda bebeğe geçebilir ve bu geçiş HCV de daha az oranda olur. 60 bin kan transfüzyonundan bir tanesinde HBV, 100 bin transfüzyondan bir tanesinde ise HCV geçebilir. Hepatit virusları karaciğer kanseri gelişmesinde en önemli risk faktörüdür. Karaciğer kanserine neden olabilen diğer risk faktörleri şunlardır: siroz, uzun süreli (kronik) karaciğer infeksiyonu, aflatoksin gibi çevresel toksik maddelerle karşılaşmak, alkolizm (siroz yaparak karaciğer kanseri yapabilir), bazı genetik bozukluklar, ileri yaş ve erkek olmak. Hepatit mikrobunun geçmesini önleyebilecek en önemli korunmalar başkası tarafından kullanılmış kirli enjektörleri kullanmamak ve cinsel ilişki sırasında korunmaktır. Bu virusun bulaşması önlenirse karaciğer kanseri oluşma oranı da azalacaktır. Korunma yollarından bir diğeri aşılanmadır. HBV aşısı bulunmasına karşılık henüz HCV aşısı yoktur. Bu mikropla hastalandıktan sonra kanser gelişmesi için yaklaşık 25 yıl geçmesi gerekmektedir. Riskli kişilerde kanser yönünden taramalar yaptırmak yararlı olabilir. Ancak taramada yapılması gereken incelemeler için kesinleşmiş öneriler bulunmamaktadır. Kanser oluştuktan sonra erken tanı koyulmuş ise kurtulma şansı vardır. Cerrahi tedavi, karaciğer nakli, kemoembolizasyon ve radyofrekans ablasyon denilen direk tümöre yönelik bölgesel tedavi yöntemleri en önemli tedavi seçenekleridir. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Gazetelerde kırmızı şarabın kanseri önlediğini yazıyor. Bu doğru mu? Çünkü siz alkolün önemli kanser nedenlerinden birisi olduğunu yazmaktasınız. Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Ahmet Conker |
![]() |
Ahmet Conker Kırmızı şarabın kanseri önlediğini öne süren araştırmalar var. Ancak beyaz şarap için böyle bir etki bulunamamış. İspanya’da yapılan bir çalışmada 300 yetişkinde kırmızı şarap içenlerde içmeyenlere göre akciğer kanseri riski % 57 daha az bulunmuş. Akciğer kanseri riski genel olarak günde bir kadeh kırmızı şarap içenlerde % 13 daha azalmaktaymış. Kanseri önleyen maddelerin kırmızı şarap içinde bulunan resveratrol denen kimyasal madde olduğu iddia edilmekte. Şarap üzümden yapıldığı için bu madde de üzümde bulunduğu için böyle bir sonuca varılmış. Bu madde tümör gelişimini ve büyümesini laboratuvar çalışmalarında engellemekteymiş. Bu maddenin amfizem ve kronik bronşit gibi akciğer hastalıklarından da koruduğu öne sürülmekte. Kanseri önleyen bir diğer maddenin de şaraptaki antioksidan madde olan polifenollerin olabileceği öne sürülmüş. Bu koruyucu etki bira ve diğer içki tiplerinde bulunmamış. Elde edilen sonuç özellikle sigara içen kişilerde kırmızı şarap da kullanmanın yararlı olabileceği şeklinde. Ancak alkolün fazla tüketilmesi yarardan çok zarar getirdiği için kontrollü ve makul düzeyde kırmızı şarap almak gerekiyor. Akciğer kanserinden korunmada en önemli yöntem sigaranın bırakılmasıdır. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner, Kadınların süt ve süt ürünlerini kullanması yumurtalık kanser riskini etkiler mi? Bu konuda okuduğum bir haber böyle bir ilişkinin olabileceğini yazmakta. Nimet Kurul |
![]() |
Sayın Nimet hanım, Süt ürünlerinin kanser riski üzerindeki etkisi çeşitli araştırmalarda tartışılmıştır. Düşük yağlı veya yağsız süt içilmesinin kadınlarda yumurtalık kanseri riskini azalttığını yazan çalışma olmasına karşılık, süt, yoğurt ve peynirden zengin beslenmenin yumurtalık kanseri riskini arttırdığını iddia eden çalışmalar da yayınlanmıştır. Bu konuda yeni yayınlanan bir çalışmada da süt ve süt ürünlerinin kullanımının kadınlarda yumurtalık kanseri riskini arttırabileceği belirtilmiştir. İsveç’de yapılan çalışmada 60 binden fazla kadın değerlendirilmiştir. Kadınlar 13.5 yıl takip edilmişlerdir. Günde iki veya daha fazla bardak süt içilmesinin veya dört veya daha fazla kez süt ürünlerinin tüketilmesinin yumurtalık kanserinin bir tipini arttırdığı belirtilmiştir. Bu artış yaklaşık iki kat olmaktadır. Artış özellikle seröz epitelden köken alan kanser tipinde görülmüştür. “Seröz epitel” yumurtalıkların çevresini saran hücrelerdir. Yumurtalık kanserlerinin önemli bir kısmı bu hücrelerden köken alırlar. Süt ve süt ürünlerinin neden yumurtalık kanseri riskini arttırdığı açık değildir. Araştırmacılar bunun süt ürünlerinde bulunan laktoz ile ilişkili olabileceğini belirtmektedir. Laktoz bir çeşit şekerdir ve galaktoz içerir. Galaktozun kanser riskinde artışa neden olabileceği belirtilmektedir. Bu bulgulara rağmen süt-süt ürünleri ve kanser ilişki henüz tartışmalıdır. Bu konuda daha fazla araştırmaların yapılması gerekmektedir. Elimizdeki bilgilere göre günde bir bardak süt içmenin veya dört kereden az süt ürünü tüketmenin yumurtalık kanseri riskinde bir artışa neden olmadığını bilmekteyiz. Bunların üzerinde olan tüketimde ise risk artışı olabileceği iddiası yeni araştırmalar yapılmasını gerektirmektedir. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Bende prostat büyümesi var ilerde kanser gelişebilir mi? Süleyman İnce |
![]() |
Sayın Süleyman İnce, Prostat büyümesi olan herkez prostat kanseri olur diye bir kanı yok, ama bazen prostat büyümesi prostat kanserine de bağlı olabilir. Prostat büyümesinin nedeninin erken saptanması sizin için çok önemlidir. Bu konu ile ilgili bir uzmana gitmeli (ürolog) prostat büyümesinin nedenini belirlemeli ve hekimin önerileri doğrultusunda gerekli olan tetkikleri ve tedavileri yaptırmalısınız. Prostat kanserinin erken tanısında 40 yaşını aşkın erkeklerin kanında hekimin önerisi doğrultusunda düzenli olarak PSA (Prostat spesifik antijen) değerlendirilmeli ve ürolojik muayene yapılmalıdır. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Hemşire olarak çalışmaktayım. Alkol kullanmam, daha önce önemli bir hastalık geçirmedim. Beş yıldır hepatitis B tasıyıcısıyım. Kanda “HBS Ag” pozitif bulundu. Bu durum kansere neden olabilir mi? Aşı yaptırmam yararlı olur mu? Esma Aydın |
![]() |
Sayın Esma hanım, Hepatit B virus (HBV-sarılık hastalığına neden olan mikroptur) taşıyıcılığında hepatit B yüzey antijeni (HBS Ag) pozitif bulunur. Normalde bu virusla hastalanan kişilerde bağışıklık kazanılması sonucu antikorlar oluşur ve bu antijen negatif hale gelir. Taşıyıcılarda ise negatifleşmez. Dünyada yaklaşık 350 milyon insan bu hepatitis B virusunu taşımaktadır. Bunların az bir kısmında karaciğer kanseri gelişebilmektedir. HBV kan transfüzyonları ile, kirli enjektörlerle, korunmasız cinsel ilişki ile bulaşır. Anne HBV taşıyıcısı ise doğumda bebeğe geçebilir. 60 bin kan transfüzyonundan bir tanesinde HBV geçebilir. Hepatit virusları karaciğer kanseri gelişmesinde en önemli risk faktörleridir. Bu mikropla hastalandıktan sonra kanser gelişmesi için yaklaşık 25 yıl geçmesi gerekmektedir. Riskli kişilerde kanser yönünden taramalar yaptırmak yararlı olabilir. Ancak taramada yapılması gereken incelemeler için kesinleşmiş öneriler bulunmamaktadır. Karaciğer kanserine neden olabilen diğer risk faktörleri şunlardır: siroz, uzun süreli (kronik) karaciğer infeksiyonu, aflatoksin gibi çevresel toksik maddelerle karşılaşmak, alkolizm (siroz yaparak karaciğer kanseri yapabilir), bazı genetik bozukluklar, ileri yaş ve erkek olmak. Hepatit mikrobunun geçmesini önleyebilecek en önemli korunmalar başkası tarafından kullanılmış kirli enjektörleri kullanmamak ve cinsel ilişki sırasında korunmaktır. Bu virusun bulaşması önlenirse karaciğer kanseri oluşma oranı da azalacaktır. Korunma yollarından bir diğeri aşı yapılmasıdır. Aşılama artık bebeklik döneminde de yapılmaktadır. Yetişkinlerde de özellikle bu virusla temas riski yüksek olan kişilerin aşılanması önemlidir. Aşılanmadan önce “HBs antijeni” ve antikorlara bakılmalıdır. Sizde “HBs antijeni” beş yıldır pozitif olduğu için aşılanma önerilmez. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner, Annem 1 sene önce boşandı. 15 gün önce meme kanseri tanısı koyuldu. Boşanma bu kansere neden olabilir mi? Işık Alptekin |
![]() |
Sayın Alptekin, Stresin veya yaşanan derin bir üzüntü veya travmanın kansere neden olabileceği bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Buna karşılık stres nedeni ile vücuttaki hormonların düzeyleri değişmektedir, bağışıklık sistemi olumsuz olarak etkilenmektedir. Bunun da mikrobik hastalıklar, kanser gibi hastalıklara yol açabileceği öne sürülmektedir. Bazı çalışmalar Çok sevdiği yakınını kaybeden kişilerin daha erken yaşta öldüğünü göstermiştir. Buna kansere bağlı ölümler de dahildir. Ancak kanserin oluşma süreci 2-30 yıl arasında değişir, bu da yakın zamanda olan kaybın kansere yol açarak ölüme neden olduğu fikrinin kuşkulu olduğunu düşündürmektedir. Meme kanseri ile yaşanan stresler arasındaki ilişki bir çok çalışmada araştırılmıştır. Bazı çalışmalar kanser tanısından yıllar önce bu hastalarda daha fazla oranda psikolojik stres yaşandığını göstermiştir. Ancak hiçbir çalışma direk bir ilişki olduğunu kanıtlamamaktadır. Amerika’da tamamlanmış olan bir çalışmada, çok sevdiği yakınının kaybedilmesi veya boşanma nedeni ile oluşan stresin meme kanseri sıklığını arttırmadığı gösterilmiştir. Önemli bir konu da kanser tanısı koyulan kişide stres, üzüntü gibi faktörlerin hastalığın seyrini değiştirip değiştirmediğidir. Stres ve üzüntünün bağışıklık sistemini etkilediği bilinmektedir. Acaba stres azaltılırsa bağışıklık sistemi güçlendirilip kanserin tedavisinde daha başarılı olunabilir mi? Bu sorunun yanıtı bugün için bilinmemektedir. Bu sorunun yanıtını araştıran bir çalışma Amerika’da devam etmektedir. Tüm bu yetersiz bilimsel verilere rağmen stres kontrolünün diğer birçok sağlık sorunları açısından önemli olduğu bilinmektedir. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner Ben bir laboratuvarda çalışmaktayım. Alkol kullanmıyorum. Geçmişte önemli bir hastalık geçirmedim. Sarılık mikrobunun karaciğer kanseri yaptığını belirttiniz. Bu mikrop alkolden daha mı fazla neden olmakta? Bu kanserde hangi tedaviyi öneriyorsunuz? Elmas Taş |
![]() |
Sayın Elmas hanım, Karaciğer kanserinin yaklaşık % 85 ten fazlasında neden uzun süreli karaciğer hastalığına bağlıdır. Bunların yarısından fazlasında hepatitis C mikrobu rol oynamaktadır. Buna karşılık alkol kullanımı yaklaşık % 20 hastada kanser nedenidir. Bu kanser tipi oluştuğunda genellikle karaciğer görevini yerine getiremez bir haldedir. Bu durum ilaç tedavisini zorlaştırır. Kemoterapi bu hastalıkta fazla etkili değildir. Yaygın hastalıkta veya diğer tedavi seçeneklerinden yarar görülmediği takdirde yapılabilir. Karaciğer kanserinin en önemli tedavisi ameliyatla tümörün çıkarılmasıdır. Cerrahi tedaviye tümörün karaciğerdeki yerleşim yerine göre, karaciğer fonksiyonlarının uygunluğuna, ve altta yatan olası siroz hastalığı durumuna göre karar verilmektedir. Ameliyat edilemeyen hastalarda ise diğer lokal tedavi yöntemleri denenmektedir (alkol, kriyoterapi, radyofrekans). Karaciğer tümörlerinde bu tedavilerin dışında sadece tümöre yönelik başka tedavi yöntemleri de vardır. Bunlardan birisi ilacın damar yolu ile direk tümör bölgesine verilmesidir. Burada kemoterapi ilacı verilebilir, veya tümörü besleyen damar tıkanarak tümörün beslenmesi bozulur. Bu tedavi yöntemlerinin uygulanmasında tümör büyüklüğü önem taşımakta ve küçük tümörlerde başarılı olunmaktadır. Ameliyat edilemeyecek hastalardaki diğer bir yaklaşım da karaciğer transplantasyonudur. Ancak bunun için bazı kriterler vardır: hastanın tümörünün cerrahi olarak çıkarılamaması, tümörün 5 cm ve altında olması veya 2-3 tümörün 3 cm ve altında olması, büyük damarları tutmamış olması, karaciğer dışına tümörün yayılmamış olması (lenf nodları, akciğerler, batın içi organlar, veya kemik) gerekir. |
|
![]() |
Merhaba hocam, Sizce tüp bebek için yapılan hormon tedavileri kanser riskini arttırır mı? Yardımlarınız için teşekkür ederim. Rumuz: Melek |
![]() |
Sayın Melek hanım, Tüp bebek için yapılan tedavilerin kanser riskini arttırdığına dair çok net bilimsel veri yok. Tüp bebek uygulaması yapılan kadında daha sonra rahim, yumurtalık kanserinde düşük oranda bir artma olduğu rapor edilmiştir. Ancak bu durum sizi tedirgin edecek düzeyde değildir. Düzenli olarak jinekolojik kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyiniz. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Boynumda bir beze çıktı. Biyopsi yapıldı. Lenfoma tanısı koyuldu. Doktorum tanıdan sonra çok sayıda tetkik istedi. Kemik iliğimden biyopsi yapılacağını söyledi. Hocam tüm bu incelemelere gerek var mı? Benim tanım koyuldu, neden hemen tedavi başlamıyorlar? Meriç Koç |
![]() |
Sayın Meriç bey, Tümörlü hastalarda tanı koyulduktan sonra tedaviye başlamak için evreleme yapılması gerekir. Evrelemede amaç: 1. Hastalığın seyri hakkında bilgilenmek 2. Uygun tedavinin planlanmasını sağlamak 3. Farklı tedavilerin karşılaştırılmasını sağlamak 4. Kanserin temel biyolojisi hakkında bilgi edinmektir. Bu amaçla tümör tipine göre hastadan değişik tetkikler istenir. Kanser tanısı koyulduktan sonra İstenebilecek tetkikler değişlik filmler, kan tetkikleri, kemik iliği biyopsisi (parça alınması), hatta yeniden tümörden biyopsi bile olabilir. Size de bu nedenle değişik incelemeler istenmiştir. Bunlar yapıldıktan sonra tedavinizin başlaması gerekmektedir. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner, Kanser için kanda bazı maddelere bakılarak kısa yoldan tanı koyulabileceği belirtiliyor. Bu doğru mu? Kerim Keskin |
![]() |
Sayın Kerim bey, Kanda kanser tanısında yardımcı olabilecek tetkikler vardır. Ancak sadece prostat kanseri ve aile riski olan kişilerde yumurtalık kanseri için bu tetkikler tarama amaçlı kullanılmaktadır. Erkeklerde prostat kanseri için PSA, kadınlarda ise yumurtalık kanseri için CA125 kullanılmaktadır. Diğer kan tetkikleri ise sadece hastada belirli bulgular olduğu takdirde tanıda yardımcı olmaktadır. Bunlara “tümör belirteçleri” denmektedir. En önemli tümör belirteçleri şu şekilde özetlenebilir: 1. Ca 15-3: meme kanserinde, 2. Ca 125: yumurtalık kanserinde, 3. CEA: bağırsak kanserinde, meme kanserinde, 4. Ca 19-9: pankreas kanserinde, 5. Alfa feto protein (AFP): germ hücreli tümörlerde, karaciğer kanserinde 6. Beta-HCG: germ hücreli tümörlerde, 7. Prostat spesifik antijen (PSA) ve prostatik asit fosfataz (PAP): prostat kanserinde. |
|
![]() |
Sayın Hocam, Annemin karnında şişlik oluştu. Karında sıvı olduğunu söylediler. Acaba kanser olabilir mi? Feridun Güzel |
![]() |
Sayın Feridun Güzel, Karında sıvı toplanmasına neden olan kanser dışında çok sayıda faktör vardır. Mikrobik hastalıklar buna en önemli örnektir. Karındaki sıvıdan örnek alınarak incelenmesi gerekmektedir. Bu konuda iç hastalıkları bölümünden yardım alabilirsiniz. Kısa sürede tetkikler tamamlandıktan sonra tedavisi yapılacaktır. Endişe etmeyiniz. En kısa zamanda hekiminize baş vurunuz. |
|
![]() |
Sayın hocam, Bir arkadaşım terlemeye karşı kullanılan roll-on ve deodorantların meme kanseri gelişme riskini arttırabileceğini söyledi? Dünyada bu konu ile ilgili yapılan çalışma sonuçları var mıdır? Bu konu ile ilgili fikriniz nedir? Zeliha Pek |
![]() |
Sayın Zeliha hanım, İnternette terlemeye karşı kullanılan roll-on ve deodorantların meme kanserine neden olabileceği ile ilgili yayınlar var. Bu yayınlarda adı geçen ürinlerin içerisinde bulunan maddelerin zararlı olduğu ve meme dokusuna yakın alana uygulandıklarından meme kanseri riskini arttırdığı ifade edilmektedir. Fakat Amerikada bulunan Ulusal Kanser Enstitüsünün araştırmacıları terlemeye karşı kullanılan roll-on ve deodorantların meme kanseri gelişme riskini arttırdığına ilişkin herhangi bir araştırma sonucunun varlığını bilmediğini ifade etmektedir. Buna ek olak Amerikada besin maddelerinin, kozmetik malzemelerin ve ilaçların kullanımını onaylayan Besin ve İlaç Daire Başkanlığı (FDA) bu konu ile ilgili dikkate alınması gereken herhangi bir araştırma sonucunun olmadığını ifade etmektedir. Bu konu ile ilgili çalışmaları incelediğmde 2002’de 813 meme kanseri tanısı olan ve 793 meme kanseri tanısı olmayan kadınların alınarak yapılan ve terlemeye karşı roll-on ve deodorant kullanımı ile meme kanseri araşında ilişkiyi araştıran bir çalışmada roll-on ve deodorant kullanımının meme kanseri gelişme riskini arttırmadığı belirlenmiştir. 2003’te yayınlanan ve meme kanseri tanısı ile tedavi görmüş ve iyileşmiş olan 437 kadının roll-on ve deodorant kullanım sıklığını ve koltuk altı kıllarının temizleme sıklığının meme kanseri ile ilişkisini değerlendiren farklı bir çalışmada koltık altı ürinlerini kullanan ve koltuk altı kıllarını daha sık temizleyen ve buna daha erken yaşta (16 yaş) başlayan kadınlarda meme kanseri tanısının daha erken yaşta konulduğu bildirilmektedir, fakat sonuçların bu alışkanlıklarının meme kanseri ile ilişkili olduğunu söylemek için yeterli olmadığını ifade edebiliriz. Bu sonucu kesinleştirmek için daha kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır, çünkü bu sonucu etkileyen başka etkenler de olabilir. Diğer çalışmalar hücrelerdeki östrojenik aktiviteyi taklit eden kozmetik malzemelerde bulunan katkı maddelerine yoğunlaşmaktadır. Östrojen meme kanseri hücrelerinin büyümesini hızlandırdığı için bazı araştırmacılar meme kanserinin gelişmesine katkıda bulunan bu maddelerin meme dokusunda birikebileceğini ileri sürmüştür. Bu fikir 2004’te 20 insan meme kanseri doku örneğinden 18’inde bu maddelerin saptanması ile desteklenmeştir. Buna ek olarak bu çalışma bu maddelerin meme tümörüne neden olduğunu da onaylamamıştır. Bu çalışmayı yapan araştırmacılar sağlıklı meme dokusunu veya vücudun diğer bölümlerinde yer alan dokuları incelemediğinden, bu maddelerin sadece kanseröz meme dokusunda bulunduğunu ifade edememektedir. Bu çalışma buradaki maddelerin kaynağının ne olduğunu ve bu maddelerin birikimi roll-on ve deodorantların kullanımından kaynaklanıp kaynaklamadığını incelemediğinden bu konunun geçerliliğini saptamak için bu yönde daha iyi planlanmış çalışmalar yapılmalıdır. |
|
![]() |
Sayın Prof Dr Adnan Aydıner, Ben 40 yaşındayım. Belimde sürekli ağrı olmakta. Değişik doktorlara gittim, filmler çekildi ve önemli bir sorun olmadığı söylendi, bel fıtığı dendi. Babam kanser akciğer kanseri hastası idi, bende de kansere bağlı bir durum olabilir mi? Gökhan Kaynar |
![]() |
Sayın Gökhan bey, Bel ağrısına neden olan onlarca hastalık vardır. Kanser de bunlardan birisidir, ancak ilk düşünülmesi gereken tanı değildir. Size çektirilmiş olan filmlerden de böyle bir durum olup olmadığı anlaşılabilir. Tetkiklerde böyle bir sorun olmadığı için ve fıtıkla uyumlu olduğu için size bu şekilde bir tanı koyulmuş. Endişe etmeyiniz. Hekimlerin önerilerine uyunuz. |
|